Ülke olarak zor günlerden geçiyoruz. Bir yandan ülkenin yıllarca onulmaz yarası olarak görülen terörün bitirilmesine yönelik atılan cüretkar adımları anlamaya çalışırken bir yandan da yanıbaşımızda iç savaş yaşayan Suriye ve onun zalim rejiminin yarattığı kaos ortamı ile meşgul oluyoruz. Gündemi meşgul eden bütün bu olaylara baktığımız zaman insanın cehalet boyası sürünmüş zalim yüzünü görmekte zorlanmıyoruz. Bu da mı yapılır? Denilecek türden olaylara daha çok şahit oluyor her geçen gün daha fazla acı çekiyoruz. İnsanoğlunun kendi türüne zulmetmede ne kadar maharetli olduğuna da sık sık tanık oluyoruz. Peki şimdi bir düşünelim. Bu insanlar masum bir bedeni toprağa düşürme vicdansızlığına nasıl erişiyorlar? Hangi sebep bu insanları zulmün keskin bir kılıcı haline getiriyor? Gözünü kırpmamayı, kalp sızısı yaşamamayı, merhametin kapısının önünden geçmemeyi nasıl başarıyorlar? Biz ülke olarak neyi eksik yapıyoruz da içimzden böyle ruhu kararmış insanlar çıkarabiliyoruz? Bütün bu sorular bana göre tek bir kavramı işaret ediyor; ‘EĞİTİM’
Eğitim-Öğretim Sistemimiz
Maalesef ki düşünsel yetileri bertaraf edilmiş, sadece rutin işleri yerine getiren mekanik bir alet haline bürünmüş eğitim-öğretim sistemimiz, ölüm fermanı imzalanmış insanımızın celladı olmuştur. Sistem, eğitimden çok zihni gereksiz işgal eden öğretim etkinliklerine odaklanan, bireyin özgüvenini yaptığı adaletsiz sınavlarla yerle yeksan eden, sayısız bilgiyi ezberleterek insanlara hamallığını yaptıran, ahlaki boyutun ideolojik gerekçelerle etkisiz hale getirildiği, pozitif bilimlerin ancak erdem sahibi bir kişilik yapısı ile buluşunca anlam kazanabileceğini idrak edemeyen kemikleşmiş kadroyu içinde barındıran sakat bir yapı halindedir.
Sistemin Nitelikli İnsan Yetiştirme Anlamındaki Verimi
Sistemin yukarıda bahsettiğim eksik yanlarını göz önünde bulundurursak nitelikli birey yetiştirme anlamında etkin olduğunu söyleyemeyiz. Ancak birey kaybetme anlamında oldukça hünerli olduğunu söyleyebiliriz! Şöyle ki kişilik değerlerine, bireyin varlığının biricikliğine, insan fizyolojisinin özelliklerine haiz olmayan bir sistem ancak insan kaybeder insan yetiştiremez. At yarışı misali birbirleri ile rekabet halinde bitap düşen minik yürekler, gelecek endişesinin pençesinde kıvranan genç dimağlar bu sistemin kurbanlarıdır. İnsani değerlerden bihaber yetiştirilmiş binlerce insanın ölümüne sebep olan cani yürekler ise bu sistemin ürünleridir.
Sistemin En Önemli Ögesi –Öğretmen-
Öğretmen, gelecek nesillerin inşasında görev alan baş aktördür. Kendini gerçekleştirmiş, insani değerlere önem veren birey yetiştirme sürecinde mihenk taşıdır. İçine hiçbir kem sözün, düşüncenin işlenmediği tertemiz beyinlere bir modeldir. Ancak baktığımız zaman öğretmenin ve onun arz ettiği önemin dikkate alınmadığını görmekteyiz. Öğretmen adaylarının gelişi güzel bir sınav değerlendirmesi ile fakültelere alınması, bilgi hazinelerine, öğretmenlik becerilerine yeterli katkı yapmayan teorik bilgiler verilmesi, göstermelik uygulamalar ile yetinilmesi, mezun olan öğretmen adaylarının sadece test tekniği ile elde edilen puana göre değerlendirilmesi, öğretmenlerin devletine sırtına yüklenmiş mali yükten başka bir işlevinin olmadığı imajının verilmesi gibi durumlar öğretmenlik mesleğine nasıl bakıldığının göstergesidir. Öğretmenlik mesleğini hakkı ile icra edebilecek bireylerin yetiştirilmesini beceremeyen ve mesleğe adım atan bireyleri değersizleştirmeye yönelik bir algı ortaya çıkaran bu sistemi koruyan bürokratlar katil, hırsız, uyuşturucu bağımlısı vs. gibi bütün olumsuz kişiliklerin yetişmesinin baş sorumlusudur. Bu kişilerin topluma verdikleri zararın vebali de bu sakat sistemi sahiplenen yetkililerdir.
Sonuç olarak şunu söylemek gerekirse belli başlı uzuvlarının önemli fonksiyonlarını yerine getiremeyen hasta bir yapının çıkaracağı ürün de eksik ve sorunlu olacaktır. Umuyorum ki bu konuya daha hassas bir şekilde yaklaşılır ve kötü gidişatın önüne bir set çekilir. Esen kalın.