Yeryüzünün halifesi olarak adlandırılan insanoğlu kendisine bahşedilen birçok meleke ile dünyadaki diğer canlılardan kesin bir çizgi ile ayrılır ve kendisine müstakil bir kategoride yer bulur. Bünyesinde var olan akıl ve iradesiyle adeta bireysel bir özerklik kazanır. Yani sınırları yaratıcı tarafından belirlenmiş aklı ve sağlamlığı kişiden kişiye değişen iradesi ile hayat yolunda kendisine yön belirler. Akıl ve iradenin iyi ya da kötü anlamda kullanılıp kullanılmaması kişinin doğru veya yanlış bir yön belirlemesindeki temel noktayı oluşturur. Örnek vermek gerekirse kendi akıl ve iradesini menfi bir noktada değerlendiren bir bireyin yüzünü döneceği yön olumsuzluk ve şer odaklı olacaktır. Aynı şekilde akıl ve iradesini müspet manada değerlendiren bireyin yüzünü döneceği yön de hayır odaklı olacaktır. Buradan hareketle şöyle bir düşündüğümüz zaman bireyin akıl ve iradesini mutlak bir surette müspet manada kullanmasını gerektiren durumlardan biri de insanın sorumluluk sahibi olması gereken durumlardır. Şöyle ki kişiler sosyal hayatta farklı statüler kazanmaktadırlar. Her bireye de bulunmuş olduğu statünün gereği farklı vazifeler yüklenmiştir. Örnek olarak, bir ülke lideri memleketinin bütün fertlerinden sorumludur. Bir kurumdaki çalışan kendisine verilen bir görevi yapmakla yükümlüdür. Hatta insan yaşadığı doğal çevreye karşı sorumludur. İşte bir liderin, memurun, işçinin veya vasıfsız bir bireyin sorumluluk bilinci içerisinde olmasını sağlayan en temel nokta akıl ve iradenin doğru yönde kullanılmasıdır.
İnsanın hak olan yola yönelip bu yol üzere hayatını devam ettirmesinde önemli bir araç olan iradenin önünde birçok engel vardır. Koltuk sevdası,para aşkı,kadın düşkünlüğü vs. gibi dünyevi kaynaklı, şehvet kamçılayıcılar iradenin surlarını hazdan topları ile yılmadan döverler. İnsanı zirvelere,meleklerin omuz hizasına yükseltecek ahlak ilkelerini yerle bir edip ayaklar altına almak için amansız mücadele verirler.
Ve akıl…
İrade ile kol kola gezen bir yaratıcı eseri… İnsanın önüne çıkan kapılardan birini seçmesinin ve içeri girdiği andan itibaren önünde uzayıp giden yol üzere hareket etmesini sağlayan başaktör… Onun da düşmanları irade ile aynıdır. Hayvani duygular, haz kaynaklı hisler onu kendinden geçiren ve işleyişini sekteye uğratan hasımlarıdır. Bahsettiğimiz,insanın öz çocuğu olmayan bütün bu duygular,meyiller onun her iyi hasletini olumsuz anlamda derinden etkilediği gibi sorumluluk ve vazife şuurunun da oluşmasını engeller. Bu nedenle kimi insan bu engellere takılıp nefsin uçurumundan baş aşağı düşerken kimisi de bu engelleri bir bir atlayıp kamil insan olma şerefine nail olur. Geçmişimizde de bu engellere takılmadan hayatını sürdürmüş birçok büyük insan olmuştur.Şöyle bir geriye dönüp baktığımda nefsinin esiri olmayıp vazife şuuru içerisinde görevini yerine getirenlerden aklıma gelen ilk isim sultan 2.Abdülhamit Han’dır. Büyük sultan içerisinde bulunduğu olumsuz koşullara rağmen 33 yıl boyunca devleti ayakta tutabilmek için elinden geleni yapmıştır.
Geçenlerde okumuş olduğum Prof. Dr. Vahdettin Engin beyefendinin kaleme aldığı ‘Pazarlık’ adlı kitabı okurken bu ulvi görev ahlakına bir kez daha şahit oldum. Hünkar, zengin Yahudilerden olan Rotschild, Baron Hirsch ve Thedodore Herzl’in bütün toprak satın alma çabalarını boşa çıkarmıştır. Sultan,sahip olduğu yüce duygularını meblağı yüksek paralara satmamıştır.İstese idi teklif edilen para ile oldukça yüksek bir kişisel servet edinebilirdi.Ama yapmadı ve aklı ile birlikte iradesinin de hakkını vermiş oldu.
Umuyorum ki biz de içimizde ateşi hiçbir zaman sönmeyen bir vazife aşkı ile hayatımızı idame ettiririz ve insanlığın hayırlı olanlarının hanesindeki yerimizi alırız.Esen kalın.
KİTAP ADI: Pazarlık
YAZARLAR: Prof. Dr. Vahdettin ENGİN
YAYIN EVİ: Yeditepe Yayınları