Çaycıdan - Kahve Makinesiyle İmtihan , Alkan Koç

-Çaycı naber? Nerelerdesin sen yahu?

-Yahu başıma neler geldi neler sorma. Yok yok sor, sormazsan nasıl ederiz muhabbet. Ah bir bilsen birileri ile şöyle oturup muhabbet etmeyi ne çok özledim!

-Sahi ne oldu?

-Biliyorsun ben dergide çaycılık yapıyorum. Bundan tam 1 sene evvel dergide çok elim bir hadise yaşandı. Derginin yayın yönetmeni istifa etti!

-Hadi canım şaka yapıyorsun!

-Yaa… O zamanın şöhretli yazarı, şimdinin yazı işleri sorumlusu Burak Bey olaya el attı. Gönüllülük esastır dedi ve yayın yönetmenini ikna turlarına koyuldu. Meğer dergide yolunda gitmeyen şeyler varmış. Burak Bey, yayın yönetmenini belirli şartlar karşılığında ikna etti. Etti ama şartlar çok gizliymiş, ben bile duymadım.

İlk iş olarak Burak Bey dergiye bir editör kazandırdı. Ama ne editör! Kızdan kariyer damlıyor. Hani sorsan kariyer kim, diye herkes onu gösterir. O derece… Çıkardığı dergiler, yönettiği yayınevleri, çalıştığı yazarlar say say bitmiyor. Lakin kız dergiye gelir gelmez öyle bir icraat yaptı ki acısı hâlâ boğazımda düğümlü. Neymiş efendim, sabahları editör hanım “nesgayfe” içermiş. Bu nesgayfenin de makinesi olurmuş. En iyi nesgayfeyi bu makine yaparmış. Hop gittiler boyum kadar bir aleti nesgayfe makinesi, diye koridora diktiler. Makineye para atacakmışsın o da senin zevkine göre nesgayfe verecekmiş. Bak bak bak… Tamam, nesgayfe mi her ne haltsa yapmasını bilmem. Ama birkaç sefer Türk gayfesi yapmışlığım vardır, evelallah. Çaycıyım ben sonuçta, gayfeci değil! Neyse…

Makine kurulduktan sonraki gün dergide tam bir kaos hakimdi. Sabah henüz kimsenin afyonu patlamamışken kulakları patlatan bir çığlık duyuldu. Editör Fatma’ydı bağıran. Makineden nesgayfe almaya gitmiş. Parayı atmış ve nesgayfesini beklemeye başlamış Derken bir de ne görsün? Makine, bardağı koymadan gayfeyi doldurmaya başlamış. Anlayacağın kızcağız değil ama elbiseleri bir güzel gayfe içti. Tabii hemen servisi çağırdılar ama dergidekiler makineye karşı tedirgin oldu.

Sonraları sattığım çay, günlük beş bardağa kadar indi. O da bizim yayın yönetmenine. Beş vakitte beş çay… Yayın yönetmeni de kuru lak lakı hiç sevmez. Geyik muhabbetine gelemez hiç. Hep bir ciddiyet… Bizim çay ocağı da tenhalaştı tabii. Çay bardakları ve kaşıkları ile konuşur oldum. Tüm rağbet nesgayfe makinesinin etrafındaydı.

Gel zaman git zaman bu makinenin hışmından herkesler nasibini aldı. Bir gün sıcak su verip nesgayfe vermez, bir gün nesgayfe tozunu verir su vermez, başka bir gün bardak vermez herkes bıktı tabii. Parayı veriyorlar, karşılığını alamıyorlar. Sonra benim çaya rağbet günden güne arttı, çok şükür. E tabii ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Hatta inanmazsın geçen gün Fatma Hanım bile çay istedi. Gerçi keşke istemeseydi.

-Neden istemeseydi?

-Meğer kız Karadenizliymiş. Yani çayın başkentinden. Ben de demliğin dibini israf günahtır, diyerek ona süzmüştüm. Makinenin ilk gün başına gelen benim başıma geldi. Neyse ki sonra iyi anlaşmaya başladık. Bana farklı türlerde çay demlemeyi öğretecek. Hatta Karadeniz’den özel çay getirme sözü verdi. Ama çok da cevval kız, herkesi hizaya soktu.

-Yahu çaycı, o kadar çay muhabbeti yaptın bir çay vermedin bana.

-Ah!… Nasıl unuttum! Hem bu aralar çaya müthiş bir kampanya yaptım: Bir çay alana Lisan-ı Aşk’ın yeni sayısı bedava! “Yeryüzünden sevgi tükenmesin!” diye yaptım bu kampanyayı. Sen bedavısından Lisan-ı Aşk okurken ben de çayını getireyim.

3 Yorum

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir