Hz. Mevlana Celaleddin-i Rumi,soylu bir ailenin çocuğudur.Bilgin bir zümre içinde büyümüştür.Çocukluk ve gençlik dönemlerinde İslam merkezlerinde,babası ve çeşitli alimler,babasından sonra Burhaneddin Muhakkik Tirmizi,Şems-i Tebrizi ile etkileşim yapmıştır.Çok sayıda bilim ve şiir kitabı okumuştur.Çevresindeki insanlarla ilişkilerinin gelişmesi ve onu etkileyen diğer hususlar sayesinde kişiliği gelişmiş ve dünya görüşünde berraklığa ulaşmıştır.Çevresel etkilerden çok yaratılışındaki özellikler, ruhi tabiatındaki incelikler onu can,sultan yapmaktadır.
Hz.mevlana’yı anlamaya çalışmak ona giden ilk adımdır.Son yıllarda artan bir hızla bütün dünya Hz. Mevlana’yı anlamak için çaba sarfetmektedir.Her kesimden insana hitap eden sultan gönülleri cezbetmekte,ruhlara işlemektedir.Onun her ruhu okşayabilen eşsiz bir dokunuşu vardır ki bu huzurların en güzelidir.Gerçekliği hissedilebilir.Cennet bizlere her zaman huzurun tablosunu çizmek gibi anlatılır ya,benim cennetim Hz. Mevlananın yürüdüğü yolda huzura susamak,onu kana kana yudumlayabilmek ve o huzuru bir nebze tadabilmektir.Varsın ırmaklar,yeşilin her tonunda salınan ağaçlar,kuş cıvıltıları,rüzgarın şarkısı başkalarının olsun.Ben suyumdan bir yudum içmeye razıyım.
Öyle bir inanç var ki onda;ruhunda,bedeninde sınır tanımadan yaşayan,semalara eren,gökyüzünde adeta altın kanatlı kuşlar gibi süzülürcesine gezinen,bulutlara selam eden sonra gökyüzüne inen can-ım sltanım..
Batıda bulunan alimlerden ayrılan özelliği budur.Tüm dünya Mevlana’yı söylediklerini yapan,yaşayan bir alim olarak tanır ve daha derinden anlar.Hz. mevlana ince ve doğru bir alimdir. Samimidir yalan onun yakınından geçmez.
‘’GÖNLÜ IŞIK YAKMAYI,AYDINLANMAYI ÖĞRENEN KİŞİYİ,GÜNEŞ BİLE YAKAMAZ.GÜNDÜZ GİBİ IŞIYIP DURMAYI İSTİYORSAN,GECEYE BENZEYEN BENLİĞİNİ YAKIVER’’
Gönüller sultanı bu sözlerinde benlik kavramından geçemeyen kimsenin kendini bulmasına engel bir kavram olduğunu vurgulamaktadır.Ben merkezli bireylerin bu düşüncelerinden sıyrılmaları gerektiğine değinmiş ve doğruyu göstermiştir.Kamil insanın hayat yolculuğunda keşfetmesi gereken en önemli mertebelerden biri benlikten vazgeçmektir.
‘’Ey Allahım: Beni iki dünyada da muhtaç etme.Yokluk tacı ile başımı taçlandır’’
O öyle bir yol gösterendir ki yüzyıllardır ışıltısını bol gönlünden koparıp insanlığın üzerine saçmıştır.Dış dünyadan ruha nasıl inilir maneviyat nasıl yakalanır bu sözleriyle aşılamaktadır.Her yaştan,her inançtan insanları akıl almaz bir sevgi ile kucaklamıştır.
Bilgiye,ilme giden yol kalpten geçer der.Bu yoldan geçmeyen bilginin tuzsuz yemekten unsuz ekmekten farksız olmadığını anlatır.yani kalpsiz herşey kuru,yalın ve eksik kalır..
Hz.Mevlana nın ölümü ise kendi aktarımı ile bir yok oluş değil bir varoluştur.Kavuşmadır.Yağmur damlasının okyanusta kaybolması gibi nurun nura kavuşmasıdır.İslam peygamberi Hz. Muhammed’in ebedi aleme intikalinden hemen önce elini yukarılara kaldırıp parmağı ile işaret ederek,refik’ul ala(yüce dost) demesini hatırlatır biçimde Hz. Mevlananın da hemen öncesinde ‘’Rabbimiz beni kendi huzuruna davet ediyor.artık gitme zamanıdır.Ya Azrail!(yüce dost) Çabuk ol!Beni Rabbime çabuk kavuştur’’ demesi Hz. Muhammedin nasıl bendesi olduğunu göstermektedir.
MEN BENDE-İ KUR’ANEM EGER CAN DAREM
MEN HAK –İ REH-İ MUHAMMED MUHTAREM
EGER NAKL KUNED CÜZ İN KES EZ GÜFTAREM
BİZAREM EZ U VEZ AN SUHEN BİZAREM
(BU CANIM VAR OLDUKÇA BEN KUR’ANA TUTSAĞIM
MUHAMMED MUSTAFANIN YOLUNUN TOZUYUM
BENDEN BAŞKACA BİR SÖZ NAKLEDENLER OLURSA
O SÖZDEN DE ŞİKAYETÇİYİM,SÖYLEYENDEN DE) demiştir.
Mevlana vefat gününe,düğün günü veya gelin gecesi anlamına gelen ŞEB-İ ARUS diyordu.Onun için sevgilisine kavuşma günüydü.Ölümün ayrılık değil bir başlangıç olduğunu savunan can,sultan 17 aralık günü Allahın rahmetine kavuştu.Bu gece vuslat gecesi oldu..
Esra Saraç
Ocak 2013