Modernizm, kelime anlamı ile modern topluma ve kültüre ayak uyduran, ekonomik ve toplum yaşayış tarzının cemiyet tarafından benimsenmesidir. Modernleşme, toplum kültürü ile Dünya kültürü arasında ki paradoksun aşırı bir şekilde açılması ile gündeme gelir.
Bir cemiyetin kültürü bir arada yaşayan insanların hayatın muhtelif problemlerine karşı denedikleri çözüm yollarından meydana gelmiştir. Bu çözüm tarzlarının bir kısmı zamanla sabit hale gelerek cemiyetin bütününe mal olur ve onun kültürünü teşkil eder.
Ülkemizde 18.y.y.’dan itibaren başlayan ve Tanzimat ile devam eden bu süreç özellikle Cumhuriyet devrinde halkın, yani gelenek tebaayı temsil eden zümrenin fikir ve ölçülerinin, münevver zümre tarafından gericilik veya yobazlık ile itham edilerek kendi medeniyet ve modernizm anlayışını cebir ve despot ile benimsetmeye çalışmış fakat standart Türk münevverine karşı direnmiştir.
Toplumumuzda halkın genel kanaatine göre; Türk milleti dindar oldukça yükselmiş ve yücelmiş, dinden uzak kaldıkça da kudretini kaybetmiştir. Münevverin genel kanaatine göre ise Türk halkı dinin veya dini liderlerin tesiri altında kaldığı müddetçe gerilemiştir. Türk münevverine göre, yüksek tahsil ve ihtisas yapmış bir insanın dindar olması imkânsızdır, dindar görünüyorsa bu onun nüfuz kazanmak ve halkı sömürmek manasına gelir. Bunun neticesinde geçmişiyle bağını, kültürünü, ananesini koparmak istemeyen halk zümresi oluşurken diğer taraftan ilk başlarda askeri ve idari alanda başvurulan batı toplumuna son asır itibariyle her alanda yayılması ve bunu üstün bir medeniyet üslubuyla dile getiren münevver zümre arasında kültür buhran ’lığına şahit olunmuştur.
Oysa modernleşmek, içinde bulunan toplumun ihtiyaçlarına cevap verilemeyecek konumuna gelen kurum ve müesseselerinde odaklanmış olarak bu konu üzerinde gelişmiş toplumlardan yardım ve etkileşe sonucunda, topum kültürüne uygun bir şekilde uygulama alanı bularak halkın benimsemesini de kolaylaştırmaktır. Ülkemizde 18.y.y.’lar da başarılı olunmaya çalışılmış daha sonrasından münevverlerin koşulsuz garp söylemi bu süreci tıkamış ve kendi içerisinde kültür bunalımına sürüklenmiş nesillerin doğmasına da sebebiyet vermiştir.
Batı 15.y.y. da Rönesans hareketleriyle Şark’tan almış olduğu bilgi, kültür ve tecrübelerini Kendi endüstri ve etik kurallarıyla yoğurarak tekrardan bize sunmuş ve bizlerde almak zorumda kalmışız.
Hülasa mimari yapımızdan, günlük yaşantımıza, ailevi ilişkilerimizden toplumsal etkileşimimizde nüfuz eden ve modernizm kisvesi altında en önemlisi muaşeret duygusunun iki paralık hale gelmesinde, bilimi bir asır boyunca açılmak ve saçılmak ile modern kültüre ulaşacağını bekleyen, kendini pozitivist münevver diye tanıtanlar, erdemli halkın mukavemeti karşısında alçak ve zayıf kamışlardır. Münevver halkı temsil ettiği müddetçe münevverdir, hayranlıkla beslenen ihtiraslarını ve egolarını halkın geleneğinden üstün tutan maskeler altında toplumsal yaşantılardan uzak kalan münevver, temsil ettiği toplumun münevveri olarak kalır ve halkın modern yapısına katkıda bulunamaz.
Mayıs 2013