Baba paketindeki son sigarasını ağzına götürürken kulakları telefonda, gözleri televizyonda gelecek haberi bekliyordu. Ana Mushaf-ı Şerif’i açmış Fetih suresinde müjdelenen orduyu okuyordu bekledikleri mutlu haber için, belki de alacakları diğer haberler karşısında; başka bir annenin feryat seslerine, başka bir çocuğun boğazına düğümlenen en son yutkunuluğa, başka bir babanın muzdaripli vatan sağ olsun haberlerini duyduklarında çok mu mutlu olacakları an için mi okuyordu?
Bekleyiş devam ediyordu, sabah ezanı boğucu sessizliği bozarken gözleri dalgın ana abdestini alıp namaza koyuldu. Gün yavaş yavaş kendini gösterirken kapı çalınmıştı, ömürlerinde ilk defa kapının çalmasını beklemişlerdi. Ana ile Baba göz göze gelip içlerinde bir kıpırtı onları yerlerinde tutamıyor bu isteğe karşın elleri ve ayakları gitmemek için direnç gösteriyordu.
Baba dayanamayıp ağır adımlarla kapıyı açmaya doğru ilerlerken bir yandan da Ana uzaklara bakıyor, gönlünde mıhlanmış bir haberi beklerken içi içini de sitem ediyordu; insanlara, aydınlara, vekillere, devlet görevlilerine…
Kapıyı açan Baba karşısında gözleri dolu, başı öne eğik iki genç subayı ellerinde oğullarına verdikleri kutsal emanetle gözlerinde umut ile hüznün karıştığı tomurcuklar oluşan Babaya bakıyorlardı. Sessizliğin farkına varan ana koşar adımlarla kapıya yaklaşıyor bir yandan da aceleyle başörtüsünü düzeltiyordu. Mahzun ana, kederli ana, subayları ve ellerinde ki sancağı görünce bir an da zamanı dondurup oğlunun ilk doğduğu gün, onu büyüttüğü, ara sıra azarlasa da ana şefkati denilen bağrına bastığı günleri geçirmişti. Ya Baba evladının Dünya’ya geldiği gün ona Mücahit ismini vermişti ve kulağına “yavrum! Allah zikrinin geçtiği her yer senindir” diye fısıldamıştı.
Oğul babasının dediğini yapma gururuyla alnı ak, başı dik kahpelere ve düşüncelerine inat şehadet şerbetinden yudumlamış ve bir Mücahit gibi can vermişti.
Fatih Mehmet Tanyolumfatihtanyolu@lisan-iask.com
Nisan 2013