Ramazan sadece oruç mudur, açın halinden anlamak mıdır, mukabele yapmak mıdır, fitre-zekât dağıtmak mıdır, nedir Ramazan? İlk akla gelen oruçtur, evet ve zincirleme olarak akar kelimeler: İftar, sahur, teravih, top atışı, mukabele, hurma… Ramazan müthiş bir aydır, tüm yönleriyle hem de… Bizim topraklarımızda yaşayan herkes (dindar olsun ya da olmasın) Ramazan’ın telaşını yaşar. Sosyal hayatta gözle görülür değişimler yaşanır zira… Camiler daha kalabalıktır mesela; çarşılar hareketlenir; ekranlarda türlü markaların ürünlerini şirin göstermek adına yapılmış reklamlar boy gösterir, sezonun geri kalanında dinin esamesi okunmayan bir takım diziler ‘Ramazan Özel’ bölümleri çekmeye başlar sonra… Ayrıca, Ramazan can ve mal güvenliği açısından en emniyetli ay olduğu söylenir. Suç oranları bariz bir şekilde düşer. Geceleri sahura kadar hareketlidir sokaklar davulcularla… Yatsı vaktinden sonra teravihten dönenlerle, sabah namazının vaktini müteakip de mukabeleden dönenlerle günün her anında nur yüzlü simalar dolaşır sokaklarda. Saat kaç olursa olsun dışarı çıkan kaç yaşında olursa olsun insanın içi rahattır. Hâsılı Ramazan dört bir yandan kuşatır her yanı. İyidir, hoştur iyi ki gelmiştir yani…
Ben tüm bunları gözlemleyerek Ramazan ayına methiyeler düzer iken bir yerlerden ‘Nerde o eski Ramazanlar’ serzenişini duyunca şaşırıyorum. Bunu söyleyen kuşak hangisidir, bu insanlar kimdir, necidir, eskiden farklı olan ne varmış da bu kadar hasret duyar olmuşlar çözemem genelde. Yaştan kaybediyorum sanırım. Eskisi yok zihnimde Ramazan’ın; benim için Ramazan hep aynı Ramazan, sadece roller değişiyor.
Önceleri tekne oruçlarımı (öğlene kadar uyku marifetiyle tutulan çocukluk oruçlarım) birbirine dikip aile büyüklerine satardım. Ama tekne orucu pek rağbet görmezdi, tastamam bir oruç olsun derlerdi onu da başardım; ilk tam orucumu da büyükbabam satın almıştı. Derken tüm oruçları tutar oldum yıllar içinde, ailedeki ufaklıkların oruçlarını satın almaya talip olmam ise an meselesi. Bu en basit örnek değişen rollere, hem de en eğlencelisi. Sofrada, serviste, ikramları hazırlamakla yorulan taife anneler iken, zamanla evin kızları alır görevi, sonra da torunlar üstlenir. Düzenli ve gerekli değişimlerdir olanlar. Kimse şikâyet etmez halinden. Eski Ramazanları özleyenlere bir noktada hak verebiliyorum sadece; o zamanlar kışa denk gelirdi Ramazan, günler kısaydı. Günler o kadar kısaydı ki akşam ezanı okunduğunda hâlâ okulda son dersin bitmesini bekliyor olurduk! İftarı sınıfta yapardık haliyle. Bir parça ekmek, bir yudum da su…
Evdeki esas sofraya varana kadar ezanın üzerinden yarım saatten fazla zaman geçmiş olurdu; hocalar mahzun, biz mahzun zili beklerdik. Kapıda da aileler çocuklarını beklerdi bir an evvel alıp götürmek için biraz can sıkıcı bir vaziyetti bence. ( O zamanlar buna neden bir çözüm bulunamadı bilmiyorum ama sadece bu durum bile eski Ramazanları neden özlemediğimi anlatmama yardımcı olur sanırım). Yaz aylarında zor oluyor oruç tutmak ama en azından ezanı hane halkı eve dönmüşken, bir arada, sofrada bekliyoruz. Ramazan’ın gene kış aylarına denk geldiği günler için geçmişe yazıklanmak yerine, geleceği hesap etmek daha akıllıca geliyor bana. Ne de olsa her sene daha öne kayıyor başlangıç tarihi.(Araştırmışlar ve öğrenmişler ki 32 senede bir miladi takvime göre aynı güne denk gelirmiş Ramazan).
Ramazan için çok uzun şeyler anlatılabilir, sözgelimi konu sadece teravih namazları olsa bile başlı başına bir yazıyı doldurabilir. Cümbüşlü, çocukların da çok olduğu bir camideyseniz mesela; çocuklar tarafından defalarca sabote edilebilir, gülme krizleri geçirenler arasında kaldıysanız feleğinizi şaşırabilir, imamla birlikte hareket etmek yerine aceleci birinin gazabına uğrayıp secdeleri karıştırabilir; ya da fısır hışır dua okuyan bir teyzeyle yan yanaysanız okuyacağınız dualar birbirine girebilir. Tüm bu risklere rağmen (ki bayanlar kısmındaki izdiham da cabası) teravihlere gitmek her zaman ciddi bir olaydır, ihmale gelmez. Yılda bir, bir aylık topluca ibadetin, aynı çatı altında onlarca kişiyle kılınan toplamda 33 rekatlık bir ibadetin hem de ihmali olmaz tabi ki… Tüm bunlar haricinde bir de Ramazan’ın bitişinde bir bayram vardır ki harçlıklar yaşa değil öğrenciliğe göre verilir (bu açıdan üniversiteliler en şanslı gruptur.) Harçlık alan eller yıllar sonra harçlık verir olur. Bu da bayramların tadı tuzudur. Nasip olursa bir sonraki yazımız da bayramlara dair olsun. (Orada malzeme daha çok zira.) Kalasınız sağlıcakla…