Adını tarihe kimyanın babası olarak yazdıran Cabir bin Hayyan nerde doğduğu tam olarak bilinmemektedir. Kimyager ve eczacı bir babanın oğlu olarak Küfe (Irak), Horasan (Erzurum), Harran veya Tus’da 721-22 arasında dünyaya merhaba demiştir. İslam aleminde Sufi, Avrupa’da Al-Geber ismiyle şöhret olmuştur. Asıl adı Ebu Musa Cabir bin Hayyan’dır.
Aslen Türk olan Cabir bin Hayyan, Abbasi Halifesi Harun Reşid’in sarayında yaşamıştır. Vezir Yahya bin Halid el-Bermeki’den himaye görmüştür. Cafer-i Sadık’tan ders alıp hizmetine girmiştir. Temel din ilimlerini öğrenmiş ama bunun yanı sıra matematik, felsefe, tıp, astronomi ve fizik gibi alanlarda da kendini gelişmiştir. Bu alanlarda birçok esere sahiptir. Bu ilimleri yanı sıra eski dilde simya olarak bilinen kimyaya yönelmiş ve bu alanda uzmanlaşmıştır. Ve kimya alanında da eserler yazmıştır. Ebu Bekr Razi, İbn-i Sina, Mesleme el-Macriti, Farabi ve daha birçok alim onun yazdığı eserlerin gölgesinde yetişmiştir. 17. ve 18. yüzyıllarda bulunan buluşlarda yazdığı eserlerin büyük bir etkisi vardır. Günümüzün teknolojisini kullanarak yazsaydı modern sonuçlara ulaşırdı . Kendisi tüme varım metodunu kullanmıştır. Buluşlarının değişmeyeceği hiçbir zaman düşünmemiştir.
Kristalleşme, damıtma, kalsinasyon, sublimasyon, buharlaşma ve eritme gibi metotları kimya ilmine kazandırmıştır. Zehir ve zehirli yapıların kimyeviyi yönlerini araştırmıştır. Sülfürik ne nitrik asitler gibi birçok asitler ile sodyum karbonat ve potasyumu bulmuştur. Bitkilerde elde edilen bir boya ile derileri boyanabileceğini buldu ki günümüzde bu seklide ipler boyanıyor. Paslanmanın önlenmesi, ateşte yanmayan kâğıt, çeşitli metallerin kullanılır hale gelmesi, su geçirmez kumaşların verniklenmesi, altın yaldızla süsleme gibi birçok alanda buluşlar yapmıştır. Yukardaki bazı deneylerin aletlerin kullanışlı hale getirmiştir ve bunu 8. yüzyılda yapmıştır. Günümüzde kullandığımız damıtma deneyi buna bir örnektir.
805 ile 815 yılları arasında Kufe (Irak)’de gözlerini hayata kapadığı söylenmektedir. Kimyanın gelişmesine başrol oynamış ve birçok talebe yetiştirmiştir. Yazdığı birçok eser kaybolmuştur.
(Maddenin en küçük parçası olan “el-cüz’ü lâ yetecezzâ” da yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin söylediği gibi, bunun parçalanamayacağı söylenemez. Atom da parçalanabilir. Parçalanınca da öyle bir güç meydana gelir ki, bir anda Bağdat’ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allah-ü Teâlâ’nın kudret nişanıdır.
Cabir’e göre öğrenme ve öğretme olayının gerçekleşebilmesi için öğrencide yumuşak başlılık şarttır. Yumuşak başlı öğrenci, öğretmenin bilgi hazinesinden onu dinlemekle istifade edebilir. Talebe günlük derslerini takip etme başarısında kesinlikle öğretmenine itaat etmelidir.)
Mehmet Ervan
mehmetervan@lisan-iask.com
Mart 2013