Yavuz Sultan Selim'in Cülüs Töreni (Hünername)

Yavuz Sultan Selim’in Cülüs Töreni (Hünername)

Osmanlı padişahlarının birçoğunun şair olduğunu artık hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu padişahlardan II. Murat’ın Muradi, Fatih Sultan Mehmet’in Avni, II. Bayezit’ın Adli, Kanuni Sultan Süleyman’ın Muhibbi mahlasıyla edebiyatımıza büyük katkıda bulunmuşlardır.

Aslında bilinenin aksine Osmanlı Padişahları’nın çok daha fazlası şairdir. Altı yüz yıl dünyaya hükmeden ve “Devlet-i ebed müddet” için bin bir sıkıntıya, belaya katlanan, kalbini taş gibi katı tutmak zorunda kalan padişahların bir şair yüreğinin olması, onların doğru karar vermelerinde en önemli etkendi aslında.

Bu ulu şair sultanlardan biri de sekiz yıllık hükümdarlığı süresince en çok vezir idam ettiren, annelerin çocuklarına kızdığında ‘’Allah seni Yavuz’ a vezir yapsın!’’ diye beddualar ettiği Yavuz Sultan Selim Han’dır.  Yavuz’ un hiddetinden çekinen vezirler sabah evden çıkıp saraya giderken ailesiyle helalleşir, akşama dönemeyebilecekleri düşüncesiyle çıkarmış evden. En ufak bir hatayı affetmeyen Yavuz’un celalinden öyle korkarlarmış ki, bir gün divana habersiz dalan padişahı bir anda karşısında gören sadrazam korkudan kalp krizi geçirip öbür aleme göçmüş. Sultan Selim’ in öfkesinden insanlar ne kadar çekinse de O görünen kişiliğinin aksine şiir yazacak kadar duygusal bir sultandır.

Yavuz Sultan Selim 10 Ekim 1470’ te doğmuştur ve Osmanlı’nın dokuzuncu padişahıdır. Babası II. Beyazıt’ tan kalan Devlet-i Aliyye’yi sekiz yıllık padişahlık döneminde tam üç katına çıkarmış, cihana korku salan kudretli bir sultandır. Doğacağı gün saray kapısına bir dervişin gelip” Bu gün bu hanedandan bir erkek çocuğu doğacak ve vücudunda yedi ben olacaktır. Ben sayısı kadar da hükümdar yenecektir.” dediği rivayet olunur.

Hiddetiyle nam salmış olan Yavuz bu özelliğinin aksine bazen kadife yürekli bir insan oluvermiştir. Bunu Yavuz’ un bir seferinden sonra yaşadığı olayda açıkça görebiliriz.

Mercidabık zaferi sonrası Şam’ da konaklamakta olan sultanın odasını temizlemekte olan bir hizmetli iri yarı, göz kamaştıran, yağız sultana aşık olur. Gelin görün ki bir cihan padişahına hizmetlinin aşık olduğu görülmüş bir şey değildir. Ama buna aldırış etmeyen kızcağız bir sabah padişahın yastığına bir kağıt iliştirir:

‘’ Aşık olan neylesin? ‘’

Akşam odasına gelen hünkar yatacağı sırada yastıktaki yazıyı görür, okur, gülümser ve altına şöyle yazar:

‘’ Derdi ne ise söylesin.’’

Ertesi gün odaya gelen hizmetli kız yarı korku, yarı ümitle yaklaşır yastığa ve padişahın yazısını görünce eli ayağına dolaşır. Neden sonra kendine gelir ve hemen yazar yastıktaki dizelerin altına:

‘’ Ya korkuyorsa neylesin? ‘’

Akşam gelen padişah dizeyi görünce altına yazıvermiş hemen:

‘’ Hiç korkmasın,  söylesin.’’

Rivayete göre hünkar gizliden bu yazıyı yazanı araştırtır ve kim olduğunu bulur. Sonra geleneklere göre altın bir tepsi üzerinde bir yüzük gönderir evlilik teklifi olarak. Tepsiyi ve yüzüğü bir anda karşısında gören hizmetçi kız heyecandan kalp kriziyle ölür. Bu şekilde edebiyatımızın müşterek yazılmış ilk dörtlüğü ortaya çıkar.

Cihan Padişahı’nın şiire olan merakının yanı sıra satranca da büyük bir ilgisi vardı. Rivayet odur ki, dönemin meşhur şahlarından Şah İsmail’ in satranca olan tutkusunu bilen Yavuz bunu kullanmak ister ve tebdili kıyafetle şahın ülkesine gider. Hanlarda, kervansaraylarda önüne geleni satrançta yener ve namı şaha kadar duyulur. Şah, Yavuz’ u huzuruna getirtir ve Yavuz, şahı yener. Çok sinirlenen Şah İsmail ‘’Sen edep nedir bilmez misin? Hiç şahlar mat edilir mi?” deyip elinin tersiyle Yavuz’a bir tokat atar. Şahın sinirlendiğini anlayan Yavuz, O’ nu öven şiirler okumaya başlar ve huzurundan ayrılırken de şu şiiri okur:

Sanma şahım herkesi sen sadıkane yar olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyar olur
Sadıkane belki ol bu alemde dildar olur
Yar olur ağyar olur dildar olur serdar olur 

            Şah, o dönemin Trabzon Valisi olan Şehzade Yavuz’ u hala tanımamıştır. Fakat Yavuz yediği tokadın acısını unutmaz. Birkaç sene sonra Çaldıranda Şah İsmail’i yener ve ona bir mektup gönderir. Mektupta o günkü tokadın acısını aldığını söyler ve ilave eder ‘’ Atacaksan tokadı böyle atacaksın! ‘’

            Yavuz’un Şah İsmail’e yazdığı bu şiirin aslında çok farklı bir özelliği vardır.

Sanma şahım- herkesi sen- sadıkane- yar olur
Herkesi sen- dost mu sandın- belki ol- ağyar olur
Sadıkane- belki ol- bu alemde- dildar olur
Yar olur- ağyar olur- dildar olur- serdar olur 

            Dörtlük yukarıdan aşağı ve soldan sağa okunduğundan aynı mısralar ortaya çıkmaktadır. ‘’ Vezni aher ‘’ olarak adlandırılan bu sanatı edebiyatımıza kazandıran ilk isim Yavuz Sultan Selim Han’dır.

Dönemin erkek köleleri sahiplerine bağlılığı ve köle olduklarını belirtmek için küpe takarmış ulu sultan da Allah’ın kölesi olduğunu belirtmek için kulağına küpe takmıştır. Yavuz hocası Kemal Paşazade (Ahmet İbn-i Kemal) ye de çok bağlı idi. Hocası onun için kalbine girmek istediği tek kişiydi.  Bir sefer dönüşü mollasıyla yan yana giderken onun atından sıçrayan çamur Yavuz’ un kaftanına gelmiş ve hocasının korktuğunu gören sultan ‘’ Korkma hocam senin atından sıçrayan çamur benim için iftiharı muciptir. Ben öldükten  sonra  bu  kaftanı  sandukamın  üzerine  örtsünler. ‘’

Padişah-ı alem olmak bir kuru kavga imiş   

Bir veliye bende olmak cümleden ala imiş.

Dizeleri O’nun padişahlığı hükmetmekte değil bir velinin huzurunda bulduğunu belirtmektedir.

Yavuz, kazandığı zaferler sonra dönüşte yaptıkları hakkında şiirler dinleyerek mutluluğunu çevresindekilere gösterirdi. Yine bir gün Mısır seferinde zafer kazanılmış, padişah da birkaç pare şiir dinleyerek sevincini herkese göstermek isteyip, beraberinde getirdiği şairleri çağırttı… Kemal Paşazade ile satranç oynuyorlardı. Üç adet şair, bellerinde kılıçlarla otağa girdiler. Hepsi heyecandan tir tir titriyorlardı. El-etek öpmek için padişahın yanına doğru ilerlediler. Adımları birbirine dolaşmaya başlamıştı bile. Bu sırada birinin kılıcı Yavuz’a çarptı, diğerinin kolu satranç tablasını devirdi. Öbürü de nezleli burnuyla sultanın elini kirletti. Yavuz Sultan, artık dayanamayıp:

 ‘’Verin şu miskinlere cezalarını ‘’ diye bağırdı. Muhafızlar, şairleri yakalayıp dışarı çıkarırken Kemal Paşazade araya girdi:

‘’ Sultanım, af, zaferin zekâtıdır. Bilmezlikle hata işlediler, suçlarını bağışlayınız. ‘’ diye tavassutta bulundu.

Yavuz Sultan hiç istifini bozmadı:

‘’ İyi ama molla; edebiyattan evvel “edep” lâzımdır. Hünkâr huzuruna böyle mi girilir? ‘’

Yavuz Sultan Selim'in İran Seferi Dönüşü (hünername)

Yavuz Sultan Selim’in İran Seferi Dönüşü (hünername)

Mamafih Yavuz Sultan, hocayı kırmadı, şairlerin cezalarını hafifletti. İstanbul’a yaya olarak dönmelerini hükmetti. Ve hocasına izafeten şu mısraları yazdı:

            Hep seninçündür benim dünya gamım çektiklerim

            Yoksa ömrüm varı sensiz neylerim dünyayı ben.

Sekiz yıllık saltanatına birçok büyük işi sığdıran büyük bir padişah iki kürek kemiği arasında çıkan ve “şirpençe” adı verilen bir çıban nedeniyle 22 Eylül 1920 yılında 49 yaşındayken vefat etti. Hekimbaşının ‘’Sakın olgunlaşmadan sıktırmayın çıbanı’’ sözünü kale almayıp yaveri Hasan Can’a sıktıran ve iki kürek kemiği arasında yumruk girecek büyüklükte bir yara oluşmasıyla hayata veda eden Yavuz’un son anı da dikkate değerdir:

Yavuz son anlarında sorar Hasan Can’a: ‘’ Hasan Can, şimdi ne vaktidir? ‘’. ‘’Yaradan’la birlikte olmak vaktidir hünkarım. ‘’ sözüne hiddetle cevap verir Koca Yavuz: ‘’Bre Hasan Can, sen bizi bunca yıl kimle bilirdin? ‘’

 

 Salim Değirmenci
salimdegirmenci@lisan-iask.com
Şubat 2013

BİBLİYOGRAFYA

  • 1 M. Hüsrev SUBAŞI, Yavuz Sultan Selim’in Türkçe Şiirleri ve Bunlara Yapılan Nazireler, Basılmamış Öğretim Üyeliği Tezi, İstanbul 1982, s. 128, 1. dipnot.
  • http://www.delikanforum.net/konu/83544-siir-hikmetli-soz-soyleme-sanatidir-kemalpasazade-ii.html
  • Mehmed Kırkıncı, Yavuz Sultan Selim’in Kişiliği,http://www.mehmedkirkinci.com/index.
  • Uzunçarşılı, İ. Hakkı, Büyük Osmanlı Tarihi, cilt–2, Türk Tarih Kurumu Yay. 7. Baskı, Ank.
  • http://tr.wikipedia.org/wiki/I._Selim
  • Yard. Doç. Dr. Remzi KILIÇ, Trabzon Valisi Şehzade Selim ve Faaliyetleri,http://www.karalahana.com/makaleler/
  • M. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlılar’ın Kafkas Elleri’ni Fethi (1451-1590), T.T.K. Basımevi, Ankara, 199
  • Sakaoğlu, N. (1999), Bu Mülkün Sultanları. İstanbul, Oğlak Yayınları s.123
  • Şadi Aydın,FARSÇA DİVAN SAHİBİ OSMANLI SULTANLARI VE DİVÂNLARININ NÜSHALARI,isanifarisi.com/category/farsca-divan-sahibi-osmanli-sultanlari/
  • Enver Behnan Şapolyo, Osmanlı Sultanları Tarihi, Rafet Zaimler Yay., İst. 1961,s, 136-140
  • www.hayatiinanc.com
  • www.edebiyatdefteri.com

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir