Dünyaca tanınan ve eserleri herkesçe bilinen İngiliz dram yazarı, şair, oyuncu… William Shakespeare, hayatta iken bu kadar meşhur değildi ve bu nedenle kimse onun yaşam öyküsünü yazmadı. Bu durumun bir başka nedeni de o dönemde böyle bir şerefin yalnızca krallara layık olduğu düşüncesiydi. Fakat 250 yıldır süregelen çetin araştırmalarla Shakespeare’in hayatı biraz olsun aydınlatılabilmiştir. Haydi o zaman, Shakespeare’in hayatına uzanan kapıyı aralayalım:
Baharın tüm güzelliğiyle nazlı nazlı salındığı 23 Nisan 1564 yılında, İngiltere’nin Stratford şehrinde dünyaya “Merhaba!” dedi William Shakespeare. Stratford, küçük fakat çok tanınan bir şehirdi. Çünkü canlı bir ticaret yolu üzerine kurulmuştu. Pek çok zanaatın gelişmekte olduğu bu şehrin halkı, genellikle toprak sahibiydi.
Shakespeare’in babası John, büyük olasılıkla eldiven imalatçısıydı. Yün, kereste ve arpa ticaretiyle de uğraşıyordu. Annesi Mary Arden, bir toprak sahibinin kızıydı. Mary’nin doğurduğu sekiz çocuktan kız olan üçü, çocukken öldüler. Shakespeare’in sağ kalan üç erkek kardeşi ve bir kız kardeşi hakkında pek az bilgi mevcuttur. Sadece Shakespeare’in en küçük kardeşi Edmund hakkında biraz bilgi vardır. Onun gençliğinde Londra’ya ağabeyinin yanına giderek Shakespeare’in da yöneticilerinden biri olduğu kumpanyada oyuncu olarak çalıştığı ve 1607 yılında yirmi sekiz yaşında öldüğü bilinir.
O dönemlerde çocuklar, İngilizce okuma yazmayı öğrendikten sonra okula başlarlardı. Okula alımları yedi yaşlarında başlar ve on dört yaşına ulaştıklarında sona ererdi. Shakespeare’in gittiği okul yani Stratford Grammar School, iyi eğitim almış kişiler tarafından yönetilen bir okuldu. Kitaplar pahalı olduğundan ve az bulunduğundan öğrenciler yüzlerce sayfayı ezberden bilmek zorundaydı. Okulda Latince eğitim veriliyordu ve ana dilde konuşmak yasaktı. Değişik bahanelerle onların Latince sunum hazırlayıp sunmaları istenirdi. Okulda, Plautus’un ve Terence’nin piyeslerini okumak, ezberlemek, sergilemek son dönemlerde geleneksel olmuştu. Shakespeare’in de ilk kez okul temsillerinde oynadığını düşünürsek herhâlde yanılmayız.
Şair ve dram yazarı Shakespeare’in yaşamı yarı yarıya köyde ve büyük şehirde geçti. O zamanlar şehir yaşamı da doğayla yeteri kadar iç içeydi. Shakespeare’in yapıtlarında sayısız kişi, ortam ve benzetme doğadan esinlenerek yazılmıştır. O genç bir delikanlıyken büyük bir olasılıkla Stratford’u kuşatan tarlalarda ve ormanlarda çok dolaştı ve çiftçilerin konuşmalarını dinledi. Köyde doğup büyüyen anne ve babası da ona çok şey anlatmış ve öğretmiş olabilirler. Hiç şüphe yok ki hassas ve dikkatli bir gözlemciydi. Yarattığı şiirsel tiplemeler onun çiçeklerin kokusunu hassas bir şekilde algıladığını, kuşların sesini ayırt edebildiğini ve yaban hayvanlarının davranış biçimlerini bildiğini ortaya koyar.
Shakespeare on altı yaşındayken Stratford’da ilginç bir olay meydana gelir. Katherine Hamlet adında evlenmemiş genç bir kız Avon nehrinde boğulur. İntihardan şüphelenildiği için genç kızı kilise töreni yapılmadan gömerler. Katherine Hamlet! Aradan uzun yıllar geçtikten sonra en ünlü trajedilerinden birini yaratırken kahramanın ismi Shakespeare’e boğulan talihsiz genç kızı hatırlatacaktır.
Okuldan sonra Shakespeare’in, babasına işlerinde yardım ettiği bilinir. Anlatılan hikâyelere göre babası Shakespeare’i; “İyi, dürüst ve bana muziplikler yapmayı seven biri.” olarak tanımlıyor. Bu arada Shakespeare’in tiyatro oyuncusu olabilmek, başka bir deyişle o dönemde küçümsenen bir uğraşı yürütebilmek uğruna eldivencilik gibi saygın bir mesleği yapmaktan vazgeçtiğini de biliyoruz.
Shakespeare’in gençlik dönemi hakkında bilinenlerin hepsi, onun toplum tarafından kabul gören genel kuralları daima ihlal ettiğine tanıklık eder. Evlilik öyküsü de bu görüşü destekler. İşte onun evlilik hikâyesi:
Worcester piskoposluğu, 27 Kasım 1582’de Shakespeare’in Anne Hathaway ile evliliğini onaylayan izni verdi. O tarihte Shakespeare on sekiz, karısı Anne ise yirmi altı yaşındaydı. Evlilikten altı ay sonra Shakespeare’in kızı Susana, vaftiz edildi. Bu evliliğin bir aşk evliliği mi yoksa Shakespeare’i babalık sorumluluğunu almaya zorlayan bir evlilik mi olduğu bilinmemektedir. Shakespeare’in karısı, zengin bir çiftçinin kızıydı ve iki aile arasında sıkı bir dostluk vardı. Aradan iki yıl geçmemişti ki Anne, ikizleri dünyaya getirdi. 1585 yılında vaftiz edilen ikizlere Hamnet ve Judith isimleri verildi. Shakespeare yirmi bir yaşına geldiğinde hayatı boyunca uğraşıp didinmek zorunda kalacağı büyük bir ailenin babası olmuştu. Ve onun kumpanyaya katılmadan önce, bir köyde öğretmenlik yaptığı anlatılır.
Tiyatroyla nasıl tanıştığına gelince; Shakespeare çocukluğundan beri şehrine gelen kumpanyalardaki oyunculuları izleme şansına sahip olmuştu. Aslında onların verdiği temsiller henüz çok ilkeldi. Dinsel ve Ortaçağ dram türleri ağırlıkta olmakla birlikte macera ve romantik konuları ele alanlar da vardı.
Bir turne sırasında taşrada bulunan oyuncu kumpanyalarından birinin, kendisini kadrosuna kabul etmesiyle Londra’ya geldiği bilinmektedir. Shakespeare, Londra’daki faaliyetlerine başladığı sırada temsiller için özel olarak tahsis edilmiş dört bina bulunuyordu. O, bu tiyatro binalarının hepsini de bilirdi ve sahneye çıkmışlığı vardı.
İlk piyesini yazdığında 25-26 yaşlarındaydı. Konu olarak iki aile arasında geçen iç savaşı ele almıştı ve 1590 yılında sahneye konuldu. Hemen ardından da basıldı. Shakespeare sone yarışına da katıldı. 1598 yılına kadar, esmer olarak nitelendirdiği kadına soneler yazdı. Sonelerinde gerçek duygularını mı yoksa çağdaşı olan birçok yazarın yaptığı gibi hayal gücündeki kişiler hakkında mı yazdı tam olarak bilinmiyor. Fakat özel yaşamına ait bazı ipuçları da sonelerinden çıkarılmıştır. Yaptığı mesleğin toplum tarafından aşağılanması şu sonesine yansımıştır:
“Ah, doğrudur kendimi sağa sola attığım,
Vazgeçemediğim ele güne soytarılıktan,
Can evimi yıktığım, sevdiğimi sattığım…”
İyinin, kötünün baskısı altında yok olup gittiği bu korkunç dünyaya karşı yüreği öfke doluydu. Onu özellikle öfkelendiren, gücü elinde tutanların zulmüydü. “Ah insanoğlu! Kendinden nasıl da emindir insanoğlu. Eline biraz kudret geçti mi, zavallı varlığının asıl nedenini unutup yüce Tanrı’nın gözü önünde öfkeli bir maymun gibi olmadık oyunlar oynayan, meleklere gözyaşı döktüren biçare yaratık!”
Piyeslerinde kesinlikle yönetimi doğrudan eleştirmedi. Tedbirli ve sivri köşelere değmeden dolaşabilme yeteneği sayesinde kraliyete sadık bir yazar ilan edildi. Piyeslerinde tarihsel ve başka ülkelerde geçen olayları ele almayı tercih etti. Bu üretken sanatçı, çeyrek yüzyılda otuz yedi piyes, iki öyküsel şiir ve bir sone dizisi yazmıştı. Sahnede yaklaşık on beş yıl oyunculuk yaptığı gibi daha başka birçok şeyle de uğraştığı bilinmektedir.
Bir Yaz Gecesi Rüyası, Venedik Taciri, Kral Lear, Hırçın Kız, On İkinci Gece, Kış Masalı, Yanlışlıklar Komedisi, Size Nasıl Geliyorsa, Hamlet, Romeo ve Juliet, Othello, Macbeth, VIII. Henry, Antonius ve Kleopatra başlıca eserlerindendir. Eserlerinde, insan tutkularının dinamizmiyle dolu yaşam tablosu, seyircinin ve okuyucunun önüne bütün canlılığı ile serilir. Shakespeare’in piyesleri gerçeğin yansıması değil, gerçeğin kendisi olarak kabul edilir.
Bu üretken adam, doğduğu kasabada 23Nisan 1616 yılında vefat etti.
Shakespeare’in yaşadığı çağ, büyük sosyal trajedilerin çağıydı. Burjuvanın gelişme baskısı altında kalan toplumda eski sınıflar yok oluyor, şövalyelik can çekişiyor, ataerkil tarım üretim yöntemleri köylerden kalkıyordu. Dramatizm, o çağda yaşamın içine nüfuz etmişti. İşte bu nedenle çağ, büyük bir dram ve büyük dram yazarı yaratmıştı. O, dünya sahnesinde gerçekleri olduğu gibi sunan bir dâhiydi.
KAYNAKÇA
Anikst, A. A. 2010.Dünya Sahnesinde Bir Dahi Sahekespeare. Ankara:Etkin Yayınları
William Shakespeare. 2015 yılında http://tr.wikipedia.org/wiki/William_Shakespeare. adresinden alındı.