Romantizm

Romantizm, 18. yüzyıl sonlarında İngilte­re ve Almanya’da ortaya çıkan, sonra Fransa’ ya ve öteki Avrupa ülkelerine yayılan bir düşünce ve sanat akımıdır. Romantizm bir edebiyat akımı olmanın ötesinde, 18. yy. sonu ile 19. yy. başlarında Avrupa’da yer etmiş belli bir duyarlılığı belirtir. Bu akım edebiyat, felsefe, müzik ve mimarlık gibi alanlarda görü­lür. “Romantizm” sözcüğü, İngilizce’de “ro­mana benzer”, “roman gibi”, “romansı” an­lamlarına gelen “romantic” sözcüğünden tü­remiştir. Romantik dendiği zaman, duygusal romanlarda anlatılan doğa görünümleri ve ruhsal durumlar akla geliyordu. Önceleri ortaçağın edebiyat ve mimarlık yapıtlarını nitelemek için kullanılan romantik sözcüğü 18. yüzyılın sonlarına doğru, “klasik” sözcü­ğünün içerdiği anlama karşıt bir anlamda kullanılmaya başlandı. Daha sonra yeni bir edebiyat anlayışını niteler duruma geldi. Bu yeni anlayışta sanatçının kişiliği öne çıkıyor, sanatçıya yaratma alanında alabildiğine öz­gürlük tanınıyordu.Victor Hugo’yla birlikte büyük ün kazanan Romantizm, insanın yaratma özgürlüğü önündeki her şeye karşı durur. “En iyi kural, kuralsızlıktır” diyen romantikler, insanın duygularını, düş gücünü hayata geçirmesini ve insanı düzeltmenin toplumu düzeltmekle olabileceğini savunurlar.

19. yüzyılın başlarında romantik tavrı be­nimseyen sanatçılar edebiyat alanında bir akım oluşturmaya başladılar; böylece bu akım Romantizm, bu akımı benimseyenler de “Ro­mantik” diye anılmaya başlandı. Duygu ve duyumları önemsemek, doğal güzelliklere ta­parcasına hayranlık duymak, düş gücüne önem vermek, insanın ruhsal dünyasına eğil­mek Romantizm Akımı’nın özellikleriydi. Romantizm’i etkileyen kaynaklar arasında Dante, İspanyol romancılar, Altın Çağ İspan­yol tiyatrosu, Shakespeare, Milton, Edmund Spenser, ortaçağ Fransız edebiyatı, eski İs­kandinav şiiri, ortaçağ Alman ve Anglosak­son şiiri vardır. Bu yeni akım, sanatın ve edebiyatın özü, işlenişi ve sunuluşu konusun­da da yeni düşünceler getirdi. Güzellik anlayı­şının çağa ve çeşitli uygarlıklara göre değiştiği düşüncesinden hareket eden Romantizm, sa­natçının amacına ulaşmasını engelleyen bütün sanat kurallarına, kısıtlamalara karşı çıkı­yordu.

Müzikte ise öncelikle insanın duyum ve duygularına seslenmesi ölçüsünde, aklın önceliğini tartışma konusu yapan romantizmle müzik arasında doğal bir yakınlık ortaya çıkar. Romantizmle birlikte iç dünyayı yansıtan yapıtlar, yoğun bir duygusal içerik kazanmıştır.

Türkiye ‘de Romantizm ise Tanzimat’ın ilanından sonra, 1850’lerin so­nunda başlayan edebiyat hareketinde Türk okuru Fransız Romantizmi’nin örnekleriyle karşılaştı. Victor Hugo, Alphonse de Lamar­tine, Alexandre Dumas (Baba ve Oğul), Bernardin de Saint-Pierre gibi Fransız yazarların­dan, İngiliz oyun yazarı Shakespeare ve Al­man yazar Schiller’den yapılan çevirilerle Türk okuru Romantizm Akımı’nın ürünleriy­le tanıştı. Başta Ahmed Midhat olmak üzere Namık Kemal, Şemseddin Sami, Recaizade Mahmud Ekrem gibi Tanzimat dönemi yazar­ları Romantizm’in etkisinde kalarak ürünler verdiler. Abdülhak Hamid Tarhan, Halid Ziya Uşaklıgil, Yusuf Ziya Ortaç gibi yazar­larda da bu akımın etkisi görülür.

Volkan Kayacık
volkankayacik@lisan-iask.com
Nisan 2013

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir