uskudar-camii

Aşk, üç harfle yazılır. Okumaya ömür yeter mi? Aşk, insanın dünyaya ayak bastığı günden beri yazılan bir roman. Ve hala da yazılmakta. Hangi canlının ömrü yeter o romanı okumaya? . Bilinmeyen tarafları şöyle dursun, bildiğimiz taraflarını okuduğumuz zaman bile ne kadarını anlayabiliyoruz. Şimdi rastgele bir sayfa açacağım ve sizlere okuyacağım.

Mimar Sinan ile Mihri(güneş)mah(ay)

Mihrimah, Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’ın tek kızıydı.  On yedi yaşına gelmişti. Evlilik çağındaydı. İki büyük talibi Kanuni Sultan Süleyman’ın kapısını çaldı. Birisi Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa diğeri Baş Mimar Sinan. Kanuni Sultan Süleyman Hürrem Sultan’ında etkisiyle Rüstem Paşa ile evlendirdi.

Mihrimah’ına kavuşamamıştı Koca Sinan. Elli yaşındaydı. Bu karar elli yaş daha ekledi ömrüne Sinan’ın. Bu aşkı kalbinden bir türlü atamadı. Bir süre sonra kalbi gibi sanatı da bağlandı Mihrimah Sultan’a.

Koca Sinan kalbindeki sırrı sanatı ile paylaşmaya karar verdi. Padişah’ın isteği ile Üsküdar’a Mihrimah Sultan için bir cami yaptı. Koca Sinan sırlarla dolu olan camide aşkından bir şeyler eklemeyi ihmal etmedi. Etekli kadın motifi bunun örneklerinden biriydi. Daha sonra Edirnekapı’nın yüksek bir yerine sessiz sedasız bir cami daha yaptı. Kimse bir anlam veremedi bu caminin yapılmasına. Edirnekapı’daki caminin tek minaresi vardı. Belki de Mimar Sinan yalnızlığını anlatıyordu bu minare. Belki de kendinin bile daha farkında olmadığı başka bir sırrın sahibiydi.

Yaşı ilerlemişti Mimar Sinan’ın. Kendi olmasa bile aşkının dünyada yaşamasını istiyordu. Bunun için dünya var oldukça var olacak bir döngüye aşkını emanet etti.  Yılın bir günü,  güneş,  ay ve iki cami. Mimar Sinan bir gün ahirete göç edecekti ama aşkı güneş ve ay olduğu sürece dünyadaki yerini koruyacaktı. Günler birbirini izlemiş ve Güneş ve Ay’ın emanetine sahip çıkıp çıkamayacağını anlayacağını 21 Mart Günü gelmişti. Bu emanet Mihrimah Sultan’a doğum gününde verilen en büyük hediyeydi şüphesiz.

Mihrimah’ın hayatında alacağı en büyük hediyeden haberi yoktu. Belki de aşkın en güzel yanından birisi de buydu. Kalplere sığmayan dolup taşan sevgiler gökyüzüne, şiirlere, romanlara, şehirlere saklanıyordu. Bir gün ışığına çıktığı zaman anlatmaya kelimeler yetmiyordu. Zamanımızda bulunmayı bekleyen ne aşklar vardır kim bilir. Belki bir ağacın gövdesinde, belki Manavgat Çayında, belki eriyen her kar tanesinde… Sadece doğru açıdan bakmak bu aşkları keşfetmemize neden olacaktır.

Beklenen tarih gelmişti. Mimar Sinan Güneş ve Ay’ın emanetine sahip çıkıp çıkamayacağını görmek için Edirnekapı Camine gitti ve aşkla dolup taşan gözleriyle Mihrimah’ına sunduğu eşsiz hediyesini izledi.

 ‘’ Edirnekapı Cami’nin tek minaresinin arkasından kıpkırmızı güneş (mihri) batarken

   Üsküdar Cami’nin iki minaresi arasından ay (mah) doğar’’

Aşk, bu inanılması güç hesaplamayı yaptırmıştı Mimar Sinan’a. Güneş ve Ay 21 Mart (Mihrimah Sultan’ın doğum günü) geldiği zaman iki cami arasında bu aşka şahitlik ediyordu. Koca Sinan belki de sanatında kavuşmuştu Mihrimah’ına.

Aşk, soyuttur. Aşkı somutlaştırmak kalbin işidir. Her kalp aşkı değişik mertebelerde somutlaştırır. Bazen bir şiir, bazen bir roman, bazen bir türkü, bazen bir gazel, bazen güneş ve ay, bazen bir şehir, bazen bir çiçek, bazen bir bakış

Mimar Sinan’ın kalbi aşkı öyle bir şekilde somutlaştırdı ki, her şeyi silip atan zaman bu aşkı sonsuza taşımak için can attı. Silmek yerine gün gün üzerinden geçti ve ilerleyen her dakika üstünden geçmeye devam ediyor.

Günümüzde aşklar çabuk bitiyor. Herkesin dilinde aşk yalan sözleri var. Birçoğu aşka inanmıyor bile. Sorun gerçekten aşkın kendisinde mi yoksa onu somutlaştıran kalplerde mi? Daha açık olmam gerekirse, aşkı çirkinliklerle somutlaştıran kalplerde mi ?

  

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir