Orta Asya’dan batıya doğru yurt arayışına çıkan Selçuklular 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu topraklarına ayak basmışlardır. Yaptıkları savaşlar sonucunda Anadoluda siyasi üstünlük sağlamışlar ve 1.Alaeddin döneminde en parlak günlerini yaşayarak gelişme politikalarını Moğol saldırılarına kadar sürdürmüşlerdir.. Ancak daha sonra Moğollar karşısında güç gösterememişler ve Anadoludaki üstünlüklerini kaybederek tarih sahnesinden silinmişlerdir. Selçuklu Devletinin yıkılmasının neticesinde Anadoluda birçok beylik ortaya çıkmıştır. Moğolların saldırıları ve halka dayattığı ağır vergiler Moğolların Anadolu’dan çekilmesinin ardından oluşan otorite boşluğu sonucunda meydana gelen taht kavgaları gibi etkenlerin bütünü halkı canından bezdirmiştir. Maddi ve manevi dünyası arasında bir denge bulunan insanoğlu maddi ögelerini birbir yitirirse eğer manevi dünyasına yönelir ve orada medet arar. Eğer maddi dünyasında bolluk içinde sefa sürerse de manevi dünyası zayıflar. İşte bu dönemde de insanlar maddi hayatlarında çektikleri sıkıntılardan ötürü mistik ögelere yönelmişlerdir. İnsanların yaratıcılarına sığındıkları bu bunalımlı 13. yy anadolusunda Mevlana Celaleleddin, Sühreverdi, Ahi Evran, Fahreddin-i Konevi gibi mutasavvıflar yazdıklarıyla, okumuş çevrelerinde tasavvufu yaymışlardır. Tasavvufi şahsiyetlerin dışında Anadolu’ya Horasandan gelen alp erenlerle alp gaziler de halkın Türkleşmesi ve Müslümanlaşmasında önemli rol oynamışlardır. Anadolu insanın huzuru inanç da bulmasından ötürü tekkelerin önemi toplum yaşantısında artmıştır. 13.yyda, tekke hayatının büyük gelişme göstermesi, bunun yanı sıra İslam kültürünü iyi bilen aydınların varlığı Anadolu’da başlayıp gelişen dini-tasavvufi edebiyatın önde gelen isimlerinin yetişmesini sağlamıştır.
13. yy Anadolu’sunun edebi kimliğini tanıtan ve bugün elimizde bulunan eserlerin çoğu Selçuklular döneminde yazılmıştır. Selçuklularda Farsça ve Arapça dillerinin saygın yerleri vardı. Bir dönem bu iki dil hem edebi hem de resmi anlamda işlevsel olarak devlet içinde kullanılmıştır. Bu durum Türkçenin edebi bir dil olarak kullanımını ve gelişimini olumsuz yönde etkilemiştir.
Bu dönemde Anadolu’ya Horasan’dan gelen dervişler beraberinde Orta Asya Türk Halk geleneğini de beraberlerinde getirmişlerdir. Anadolu’nun Hristiyanlardan alınması Halk arasında kahramanlık duygularını kabartmış ve destanların ruhunun ortaya çıkmasına ortam hazırlamıştır. Bunun sonucunda, 13.yy Anadolu’sunda Danişmendname, Battalname ve Ebu Muslim gibi dini-tarihi destanlar ortaya çıkmıştır. Anadolu’ya Müslüman Türk damgası vurmak isteyen cengaverler bu destanlardaki kahramanlardan ilham almışlardır.
13.yy Anadolu’sunun yapısından dolayı tasavvuf hızla yayılmış ve daha sonraki yazılarımızda kendilerinden bahsedeceğimiz Hacı Bektaşi Veli, Mevlana Celaldeddin-i Rumi,Sultan Veled,Ahmet Fakih, Şeyyad Hamza, Yunus Emre gibi Türk Tasavvuf edebiyatının güçlü temsilcileri bu yüzyılda yetişmiştir (Dönemin önemli isimleri ilerleyen sayılarda tek tek ele alınacaktır). Bu dönemde Farsça şiir söyleyen aydın zümreye karşın, Anadolu’ya yayılan Yesevi ve Bektaşi dervişleri de tasavvuf edebiyatının Türk dili ile meydana çıkıp gelişmesinde önemli rol oynamışlardır.