İlk insan Hz. Âdem (a.s) yaratıldığından bu yana ses var olduğuna göre musiki de ilk insanla beraber var olmuştur. İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran özellik, sadece düşünme duygusu değildir. İnsanda, yüksek hisler denilen din hissi ve estetik gibi yaratılışında var olan hisler de vardır. İnsanoğlu bu hislere doğuştan sahiptir.
İnsan, bu güne dek var olduğu her yerde müzik yapmıştır. Müzik yapmak için kullanılan enstrümanlar zaman, coğrafya ve kültür gibi faktörlerden etkilenerek çeşitlilik göstermiştir. Bazı toplumlarda müzik için üflemeli çalgıların kullanıldığını bilsek de, bilmediğimiz ya da kaynaklarda bize bildirilmemiş insan topluluklarında üflemeli çalgıların kullanıldığına inanmaktayız.
Sümer toplumunda MÖ 5000’li yıllardan itibaren kullanıldığı sanılan bu çalgıya ait elimizdeki en eski bulgu, MÖ 3000-2800 yıllarından kalan bugün Amerika’da Philadelphia Üniversitesi Müzesinde sergilenen neydir. Çalgının o dönemlerde de dinsel törenlerde kullanıldığı sanılmaktadır. Kaşgarlı Mahmut, “Dîvânü Lugâti’t Türk” adlı Türk kültür ve dilini anlatan eserinde ney’in, erler için düzenlenen ölüm, erdem ve acıları anlatan sagu törenlerinde kullanıldığını aktarmıştır. Assomption rahiplerinden Thibaut’un “esrarengiz, cezbedici ve ahenkli bir ses” diye tanımladığı ney’e “kamışların üzerinden geçerken kuşları uyandırmaya korkan bir meltemin kanat çırpınışları” diyerek lirik bir anlam yüklemiştir.
Ferîduddîn-i Attâr, “Mantıku’t-Tayr” isimli eserinde ney’in dinî menşeini Hz. Muhammed (s.a.v.) zamanına kadar götürmektedir. Attar’a göre Hz. Muhammed (s.a.v.), yeğeni Hz. Ali ile sohbet ederken ona ilahi aşkın esrar ve hakikatleriyle ilgili öyle bir sır veriyor ki Hz. Ali, onun azametini içine sığdıramıyor. Hemen Medine haricine çıkıyor, boş bir kuyuya tahammül gösteremediği o sırrı anlatıyor. Boş kuyu coşuyor, suları taşıyor. Bu suların feyzi ile kuyunun kenarında kamışlar oluşuyor. Nihayet bir çoban bu kamışlardan birini kesiyor. Onu muhtelif yerlerinden deliyor ve üflemeye başlıyor. O anda, o kamış parçasından âşıkane inleyiş ve feryatlar yükseliyor. Kalplere vecd ve heyecan veriyor. O sırada Peygamber Efendimiz “ney” denilen kamış parçasından çıkan bu âşıkane sesleri işitiyor. Bundaki sır ve hikmeti derhal anlıyor ve Hz. Ali’yi çağırıyor:
- Benim sana tevdi ettiğim sırrı açıkladın mı, diye buyuruyor.
Hz. Ali;
- Evet, o büyük sırrı kalbime sığdıramadım ve boş bir kuyuya söylemeye mecbur kaldım, diye cevap veriyor.
O andan itibaren o kamış parçası, aşk ve esrar-ı ilahînin hakikatlerine tercüman oluyor.
Ney’in Tarihteki Mistik Yeri
Nefesli çalgıların ilk üfleyicisinin Hz. Musa olduğunun ve Hz. Musa’nın çoban iken kaval üflediğinin rivayetleri de kaynaklarda bildirilmektedir. Hz. Davud’a verilen Zebur’un Ramazan ayında indirildiği, içinde nasihat ve hikmetli sözlerin bulunduğu, Hz. Davud’un onu genellikle makamla ve bir musiki aleti (kamış) eşliğinde okuduğu da nakledilmektedir.
Ayrıca kaynaklarda musikiyi, tedaviye ilk uygulayanın Hz. Lokman ve onun çağdaşı Hz. Davud olduğu bildirilmektedir. Hz. Lokman, hastalarını ilaçla tedavi ederken Kur’an-ı Kerim’de sesinin güzelliği övülen Hz. Davud’un da çok defa hastalara güzel sesi ve sazı ile şifa kaynağı olduğu hatta bu yolla “Saul” adlı hükümdarı iyileştirdiği de söylenmektedir.
Hz. Âdem’in yaratılışından sonra ruhun, musiki ile Hz. Âdem’in cesedine girmesi teması, Türkistan mehterleri arasında yaygındır: Cebrail, cennetten bir “koş-ney” (iki neyin bir arada bulunduğu çalgı) getirir. Bunun sesinden hoşlanan ruh, cesede girer. Bundan dolayı mehter sazı olan koş-ney kutlu bir saz olmuştur.
Ney’in Dinî Musikimizdeki Yerini Alması
Ney, gerçek manada bugünkü hâlini Mevlana Celâleddîn- i Rûmî ile almıştır. Ney’i bir mürşid-i kâmil olarak nitelendiren, Mevlana ve ondan sonraki Mevlevilerdir. Mevleviler bu saza manevi anlamlar yükleyerek onu, sazların en mükemmeli ve en hazini olarak nitelendirmişler, ona “nay-i şerif” demişlerdir. Klasik Türk şiirinde bu saz, sonsuz mecazlara ve edebî sanatlara konu olmuştur. XVII. yy.a ait olan bir Osmanlı belgesinde, bir dervişin ney çalıp çalamamasının Mevlevi olup olmadığının bir göstergesi sayılmıştır. Ney, Türk musikisinde sadece tasavvufta kullanılmaz; askeri musiki hariç, din dışı musikide de diğer nefesli sazların yanındaki yerini almıştır.
Tasavvufi olarak ney’in hikâyesi şöyle anlatılır:
Ney bir zamanlar, asıl vatanı sazlık, kamışlık bir bölgede hemcinsleriyle birlikte yaşamaktadır. Onu oradan keserler; pişsin, olgunlaşsın, içi boşalsın diye gübre yığınının içine sokarlar. Ney, o karanlık ve pis yerde bir müddet kalır; çile çeker; sabır ve tahammül gösterir. Sonunda içi bomboş hâle gelir, rengi sapsarı olur. Onu oradan çıkarırlar, üzerine delikler açarlar. Ağız kısmından üfürülünce, kalpleri yakan bir ses ile feryada başlar. Bu feryadı, asıl vatanı Neyistan yani kamışlıktan ayrılışının doğurduğu hasretten kaynaklanmaktadır. O, nağmeleri ile ötelerin mükemmelliğini, ötelerin güzelliğini anlatmaktadır. Kamış, içi boşalmadan yani yokluk, hiçlik makamını elde etmeden, ötelerin ruhani soluklarını haykıramaz.
Mevlana eserine, “Bişnev ez ney!” mısraları ile başlamış ve devam eden on sekiz beyitte neyi sembolleştirmiştir. Neyi dinle çünkü ney, bir şeyler anlatmakta; bir şeylerden haber vermekte; ayrılıklardan şikâyet etmektedir. İçi boşalmış, başı kesilmiş, yüzü benzi sararmış, neyzenin nefesine terk edilmiş olduğu hâlde o, Allah’ı zikretmektedir. Burada kastedilen aslında “insan-ı kamil”dir. Çünkü ney, bir musiki aleti olmasının yanında, öncelikle bir tefekkür ve inanç vasıtasıdır. Allah’a ulaşmada bir yoldur, rehberdir.
Basit bir kamış parçası olan ney, gönül sahibinin elinde bir kamış olmaktan çıkar ve Tanrı esrarını fısıldayan bir ses, bir nefes olur. Bu nefes, Mesnevi’de ney olmaktan çıkıyor ve Mevlana’nın ta kendisi oluyor.
Neyzen dile getiremediği duygularını; sözle, şiirle söyleyemediklerini, ney’inin içine girip bir yanardağ gibi kükreyerek haykırır; etrafına aşk volkanları saçar. Bu ateş, etrafını da yakar. Ney’indeki o uğultu, ne rüzgârın ne de dalgaların uğultusuna benzer. O uğultuda, neyzenin vicdanındaki temennilerin ağlayarak yalvarışı vardır.
Ney’in üzerindeki yedi delik aslında insan başında bulunan göz, kulak, burun, ağız gibi yedi deliği ifade etmektedir. Nitekim Mesnevi’yi İngilizceye çeviren Reynold A. Nicholson “Mevlana kendisini, Çelebi Hüsameddin’in ağzından üflenen ve kendi yarattığı giryan musikiyi döken bir neye benzetir.” demektedir.
Mevlana’nın ney üflediğine dair bilgi, Henry George Farmer’ın “XVII. Asırda Türk Çalgıları” isimli kitabında geçmektedir. Ancak Mevlana’nın, neyzenlerin piri olan Neyzen Hamza Dede’yi hiç yanından ayırmadığını göz önünde bulundurursak Mevlana’nın ney’siz hiçbir gün geçirmediğine ve o mana sesinden mahrum olmadığına tanık oluruz.
Türk milleti, maneviyat ve sanat güzelliğini birleştiren en önemli ifade vasıtası olarak gördüğü ney’i asırlarca baş tacı etmiştir. Ney, Neyzen Süleyman Erguner için insan varlığının iç âlemini, insan nefesi ile dile getiren bir sazdır.
Bu kadar derin manalara sahip ve bu kadar insan sesini yansıtan neyi belki sizin de gönlünüz üflemeye başlamıştır. Haydi, o sesi dinleyin!
Kaynaklar
Akdoğan, B. (1994). Türk Din Musikisinde Kullanılan Çalgılar ve Özellikleri. Ankara. s.3-18.
Cebecioğlu, E. (1997). Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü. Rehber Basın Yayın: Ankara, s. 555.
Çevikoğlu, T. (1998). Ney. Konya.
Çetinkaya, Y. (1999). Müzik Yazıları. Kaknüs Yayınları: İstanbul, s.40-4147.
Erguner, S. (1986). Ney Metodu. Yaşar Matbaası: İstanbul, s.1146.
Ergenur, S. (1993). 19. Asır Neyzenleri. Kubbealtı Akademi Mecmuası, sayı 1, s.46.
Farmer, H. G. (1999). 17. yy.da Türk Çalgıları. Kültür Bakanlığı Yay.: Ankara. çev. Gökçen, İ. s.20.
Kalender, R. (1983). Dinî Musiki Ders Notları. Ankara.
Kalander, R. (1999), XV. yy.a Kadar Arap İran ve Türk Musikisinin Kısa Tarihçesi: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. XXXIX, s. 253.
Koca, Ş. ve Açış, M. (2000). Halikarnaslı Bohem (Neyzen Tevfik Külliyatı). Nazenin Yayınları: İstanbul, s.20.
Oransay, G. (1976). Musiki Tarihi. Yaykur: Ankara.
Öney, C. (1948). Hz Mevlana ve Musiki: Musiki Mecmuası. İstanbul, (419).
Önder, M. (1998). Mevlana ve Mevlevilik. Aksoy Yayınları: İstanbul, s.104.
Öztuna, Y. (1969). Türk Musikisi Ansiklopedisi. MEB: İstanbul, c. II, s. 78.
Ney. Retrived From: http://tr.wikipedia.org/wiki/N