Rönesans sonrası sürecin yeni bir çağ olarak nitelendirilmesinde belirleyici faktör bilim ve teknolojideki ilerlemeler olmuştur. Yeni icat ve keşifler baş döndürücü bir hıza ulaşması, daha 18. Yüzyılın sonlarında romantizm akımı başta olmak üzere çeşitli felsefe ve sanat akımlarının muhalefetiyle karşılaşmıştır. Bu muhalifler bilhassa teknolojideki gelişmelerin tabiatı ve insan doğasını bozduğunu ileri sürmüştür.
Bu muhalif görüşlere rağmen bilim ve teknolojideki yenilikler geçen iki yüzyıl boyunca katlanarak çoğalmaya ve gelişmeye devam etmiştir. Bunlar arasında telefon, radyo ve televizyonun yeri hepsinden daha önemli olmuştur. Çünkü bu iletişim araçları, bilgiyi o zamana kadar ancak metafizik güçlerin ulaşabileceğine inanılan bir hızla yayma imkânı vermiştir. Bunların bir kombinasyonu olan internet ise bilhassa son 30 yılda olağandışı bir yayılma hızıyla neredeyse bütün hayatımızı kontrol altına alan bir işlev kazanmaya başlamıştır. Diğer iletişim araçlarının tamamının işlevini yerine getirebilmenin yanında sinema, tiyatro gibi görsel sanatlarla, gazeteciliğin ve kütüphaneciliğin de internet üzerinden yürütülebilmesi, eğitim-öğretimde son derece işlevse biçimde kullanılabilmesi de internetin avantajlarından olmuştur.
Bu iletişim araçları “araç” olmaları dolayısıyla kendiliklerinden iyi ya da kötü diye nitelendirilemez. Ancak her araç gibi kullanım amacına göre böyle bir değer kazanabilir. Yukarıda saydığımız işlevlerini göz önüne aldığımızda olumsuz olarak nitelendirilebilecek bir yanları görünmüyor. Ama meseleyi derinlemesine düşündüğümüzde başka ayrıntıların varlığı anlaşılıyor. Hayatımızın bu araçlarla sürekli denetlenebilir ya da gözlemlenebilir hale gelmesini olumlu saymanın imkânı yoktur. Olumsuz içeriklerin ve zararlı bilgilerin de aynı yolla çok hızlı biçimde ve geniş kesimlere iletilebileceği de yadsınamaz.
İnternet, bir yandan diğer iletişim araçlarının yerini alırken diğer yandan onların kabuk değiştirerek daha işlevsel hale gelmesini sağladığı da bir gerçektir. Radyo, televizyon yayınlarının internet üzerinden takip edilebilir olması bu aletlere ihtiyacı azaltsa bile onların işlevini güçlendirici bir rol oynamaktadır. Bugün genç kuşakların cep telefonu ve internet aracılığıyla ciddi bir radyo dinleyicisi haline geldiği bir gerçektir. Böyle olunca radyo yayıncılığının toplumsal sorumluluğu daha da artmaktadır.
Son yıllarda takip ettiğimiz bazı radyo kanallarının bu sorumluluğu üstlenmeyen bazı uygulamaları gözlemlenmektedir. Bunların başında hiçbir denetime tabi olmadığı anlaşılan bir takım ürünlerin reklamlarının yapılması gelmektedir. Gençlerin ve çocukların da radyo dinleyicisi oldukları göz ardı edilerek bazı cinsel içerikli ürünlerin ve ilaçların reklam amaçlı tanıtımlarının özendirici ve abartılı bir üslupla anlatılması makul karşılanacak bir tutum değildir. Çocukların cinsel içeriklerle vaktinden önce karşılaşmasının onları cinsel suçlara ittiği, saldırganlaştırdığı, kişilik bozukluklarına yol açtığı bilinen bir gerçektir. Yirmi bir yaş öncesinde muhatap olunan bu tür içeriklerin bilinçaltında derin bir yer tuttuğu, sonraki yıllarda gün yüzüne çıkabildiği psikologların tespitidir. Aynı şekilde bu içeriklerin insan zihnini esir aldığı ve bilgi akışı ve yorum gücünü zayıflattığı da bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Ülkemizde son yıllarda cinsel ve kadına yönelik suçlarda büyük bir artış gözlemlenmiştir. 9 KASIM 2012 Milliyet gazetesinde yayımlanan bir araştırma sonucu dehşetin boyutlarını ortaya çıkaracak niteliktedir. Buna göre:
- Türkiye’de on yıl önce sekiz bin civarında olan cinsel saldırı suç dosyası sayısı, geçen yılın rakamlarına göre yüzde 400’lük artışla otuz binin üzerine çıktı. Sadece 2011’de 33 bin olay yargıya intikal etmiştir.
- Her gün ortalama beş kadın şiddete maruz kalmaktadır.
Bu araştırmanın bulgularının bir benzeri de Bülent Ecevit Üniversitesi Adli Tıp Bilimler Kongresi’nde “Türkiye ve Batı Karadeniz Ölçeğinde Cinsel Saldırı Suçları ve İstatistiki Bilgeleri” konulu sunumda ortaya konmuştur. Zonguldak Cumhuriyet Savcısı Veli San tarafından yapıan araştırmaya göre cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar son 9 yılda yüzde 400 oranında artmıştır. Kadın cinayetleri, 2002 ile 2009 yılları arasında yüzde 1400 artış göstermiş; 2012’nin ilk 10 ayında toplam 137 kadın öldürülmüş, 106 kadın tecavüze uğradı; 195 kadın şiddete, 117 kadın ise tacize maruz kaldı. 2012 Ekim ayında 10 kadın erkekler tarafından katledilirken, 16 kadın ve kız çocuğu tecavüze maruz kalmış; sekiz kadın yaralanmıştır. 10 cinayetten 6’sı kadınların eşi, sevgilisi ya da eski eşleri tarafından gerçekleştirildi.
“Bir âdem öldürmek, âlemi öldürmektir.” Anlayışına sahip bir kültürden gelen bir milletin içine düşmüş olduğu bu acıtıcı durumdan iletişim araçlarının ve bu arada radyo yayınlarının payının olmadığını söylemek safdillik olur. İlke olarak sansürü kabul etmek mümkün değil ama kendini kontrol etmeyen ve toplumsal sorumluluk üstlenmeyen bir kitle iletişim aracının kamu otoritesi tarafından denetlenmesi kaçınılmazdır. Kamu otoritesinin görevi kamunun ruhsal ve bedensel güvenliğini sağlamaktır. Bundan kaçınmak en hafifinden görevi ihmal suçudur. Aileler de içeriksiz bir “demokratlığı” bir yana bırakıp çocuklarının sorumluluğunu üstlenmelidir.
Halil Aktürkhalilakturk@lisan-iask.com
Mayıs 2013