• Ben, bir kaç hayattır seni hissediyorum.
Duygularım, kelimelere bürünüp dışarı çıkmaya can atar bir vaziyette. Ama susuyorum. Susacak o kadar şey var ki içimde…
Ölesiye yalnız hissediyor insan bazen. Sonra yalnızlığını hafifletecek bir şeyler arıyor. Ben de kar yağsa diyorum artık, mesela bu soğuk şehre, sokağa atsam kendimi. Sokak lambalarıyla ısınan bir caddeye girsem düm düz. Ellerim cebimde, tanelerin inişini seyretsem: oraya, buraya, ruhuma, en derinime… Buz kesse nefesim, öyleye sussam.
Ayaklarımın soğuktan uyuşma vakti gelse, burnumu hissetesem. Sen olsan yanımda, hayalin içimi ısıtsa…
*Ben, bir kaç hayattır aşkı biliyorum.
Bazen gökyüzüne uzun dalmışlıklar, bazen de uçup gitme istenci. İnsan, ayağı yere basmıyor işte, sevince. Kaçıp gelesim var yanına. Tüm bulutları, güneşi, kekeme şiirleri, en güzel haliyle resimleri, serçeleri öylece bırakıp gelsem; sen hangi şehrin, o kızıl, sahilindeysen.
*Ben, bir kaç bedendir seni istiyorum.
Ha aşıksın ha kırılgan bir çocuk. Sevdiği kadar üzülüyor insan. Sevdiği kadar özlüyor, sevdiği kadar sarılıyor… – ve bir şeyler bekliyor, elinde olmadan.- Aslında ben her gün kırılıyorum sana, içimde yitiriyorum seni. Sonra tekrar içimde yeşertiyorum ve bir şiir daha okuyorum ruhuna.
• Bir kaç romandır biraz ağlıyorum. – bazen biraz değil çok ağlıyorum.-
Koltuğa gömülür, aynı kitabı okurduk. Ben kitabı tutardım, sen sayfaları değiştirirdin. Aynı şeylere güler, aynı şeylere yüz dökerdik. Yağmur yağardı bazen, kitap büyüsü sarardı bizi, daha bir güzel olurdun her şeyinle. Hani bir gün yine yağmur bastırmıştı dışarda. Ben:
– yağmur yağıyor.
– Birlikte ıslanalım mı?
– Ama çok yağıyor. – ıslanmaktan korkardım biraz.-
– O zaman çok ıslanalım.
O yağmurdan beri, sırıl sıklam ıslağım. -sayende artık yağmurla da aram gayet iyi. Sen kokuyor ortalık yağmurdan sonra. İçime çekiyorum seni ve orda kalsan diye dua ediyorum.-
• Ben çokça ömürdür seni yanımda taşıyorum.
Kelebeklerin kanadına emanet ettim seni. Güneşin doğuşuna uçan kelebeklere yükledim. Akşamüstleri hüzünlü oluyoruz biraz. Ve her hüzün vaktini içimiz geçe düşüyoruz yola. Her adımda azalıyor hiçliğimiz. Sonra karışıyor ruhlarımız, senli benli bile konuşamaz bir vaziyette ulaşıyoruz güneşe. Başka şehirlere doğuşunu seyrediyoruz. – tut elimden diyorum içimden, adını bile bilmediğimiz bu şehrin sokaklarında kaybolalım. Kendi küçük ülkelerimizi kuralım diyorum.-
Bazen nasıl oluyor diyorum, nasıl? Güneş bir temessümün kadar ısıtmıyor, tenin kokusunu solduruyor bütün çiçeklerin. Rüzgar saçların için yaratılmış olmalı diyorum. Hayallerim sende yitiriyor kırıklarını. Her şarkıda, her balkonda sen… Yüreğim artık sığmıyor bedenime. Atla gel ne olur göndereyim, emrine amadedir, bütün kırlangıçları. Hayat gibi kuşkanadında gel, bütün kırılganlığıyla severim ben seni.
Burak Eren burakeren@lisan-iask.com ARALIK 2012