(07:50)
Sabah 7:45 güneşiyle uyandım.
Çoktan uyanmış ortalık,
Günaydın.
Her sabah olduğu gibi günebakanlarla
Gözlemeye koyuluyoruz yolunu.
Çayı koysam iyi olur.
Kim bilir belki de yola çıktın.
(11:53)
Bahçemdeki gonca güller açmış.
Bu bir işaret olmalı.
Sana dair umut şarkıları çalarken içimde
Bir haziran öğlesi bu.
Bir çınar serinliğine kurulu masam.
Bitmez aşkların gölgesi bu.
Çayı ısıttım, acele et.
Ekmek hâlâ taze.
(15:12)
İkindi türküleri çalıyor radyoda.
Nasıl hüzünlü, nasıl da yetim.
Nasıl bir yoksullukla yoğrulmuşuz yıllar yılı.
Ama biliyorum, asıl yoksulluğu;
Rüzgârının esmediği,
Kokunun sinmediği coğrafyalar yaşıyor.
Bir de şu dudaklarının değmediği
Boş kalan çay bardağı.
(19:27)
Ah bir sigara tüttürseydim.
Dumanını batan güneşe doğru koşan buluta üfleseydim.
Ah bu her akşamüstü içimi böyle titretirken
Ellerinden gayrı bir kora el sürebilseydim.
Haydi gel de kurtar beni bu örtündüğüm yalnızlıktan.
(22:43)
Gece nasıl ağır, geceler nasıl da dilsiz.
Odam sanki kış, her yeri gri bir hüzün sarmış.
Oysa mevsimlerden henüz yaz, aylardan haziran.
Ve sen nasıl da geliyorsun deli gibi aklıma.
Dünyayı başıma yıkıp gidişin sonra.
Ama sen gelmiyorsun, bir sen gelmiyorsun.
En çok da geceleri gidiyor ve geceleri gelmiyorsun.