Kendi dilinde özgürce konuşabilmek, ana toprağında rahatça gezebilmek, kendi bayrağının göklerde hür bir şekilde dalgalanışını izleyebilmek, bir insana vatan bilincini aşılayan en güzel anlardan olsa gerek. Ama ne yazık ki Ahıska Türkleri, bu duygunun nasıl olduğunu hiç bilmezler. Sürekli bir ülkeden diğer ülkeye taşınarak hayatlarını devam ettirmeye çalışırlar.
14 Kasım 1944, bir Ahıskalının hayatındaki en kötü ve kara tarihlerden biridir. Sürgün oldukları, vatanlarından ayrıldıkları ve bugüne kadar kendi ana topraklarına ayak basamadıkları bir günü işaret eder bu tarih. Kapalı hayvan trenlerine bindirilen, günlerce aç ve susuz bir şekilde gidecekleri yere kadar aşağı dahi indirilmeden sürgün edilen Ahıska Türkleri orta Asya topraklarının dört bir tarafa dağıtıldı. Yabancı bir ülkede, tanıdıklarından, akrabalarından ve hatta anne babalarından ayrı yaşamak zorunda kaldılar. Ama yeni yaşamlarına alışmak zorundaydılar.
İçinde bulundukları durumu kabullenmiş, yeni hayatlarına alışmaya başlamışken ikinci bir sürgün yaşadılar. 1989 yılında Fergana (Özbekistan)’da yaşanan etnik bir gerilim sonrasında büyük bir şiddete uğradılar. O yüzden yine göç etmek zorunda kaldılar. Yeniden aynı acıları yaşadılar, dilini bilmedikleri farklı bir ülkeye taşındılar. Orda hayatlarını devam ettirmek zorunda kaldılar. Hani derler ya vatansız bir millet, anne ve babasız yetim bir çocuk gibidir. Sürekli bir yerden başka bir yere taşınmak zorunda olmak… Kimse tarafından sevilmemek… Ezilerek, sürekli başkaları tarafından aşağılanarak yaşamak… Bu defa Özbekistan’dan sürgün olanların çoğu Rusya’nın Krasnodar bölgesine yerleştirildi ama maalesef orada da çok uzun süre yaşayamadılar. Rus Kazakların Türk karşıtı tepkileriyle karşılaştılar. Ve ne yazık ki Rusya’daki Ahıska Türklerinden 15.000 kadarı ABD’nin çeşitli kentlerine yerleştirildi bu nedenle.
Sürgünün en çok etkilediği konulardan biri de eğitim oldu. Sürekli farklı ülkelere taşınmak, yeni okullara alışmaya çalışmak derken yarım kalan eğitimler nedeniyle gençlerin çoğu eğitimsiz kaldı.
En acısı da ne biliyor musunuz? Ana dilini konuşamamak… Ahıska Türkü olduğunu söyleyince başkaları tarafından dışlanmak… Yabancı bir ülkede yaşayarak ezan sesini duyamamak… Kendi milletine ve vatanına hasret kalmak… Ama tüm sürgünlere rağmen 70 senedir dünyanın neresinde olursa olsun Ahıskalılar kendi dillerini korumak ve kültürlerine sahip çıkmaktadırlar.
Ben de bir Ahıska Türkü olarak kendi milletimin nasıl zor şartlarda mücadele ettiğini biliyor ve onların yüreklerindeki acıların hiç bitmediğini görerek üzülüyorum. Her gün halkım için dua ediyorum.