“Şarkıcı” olarak bilinen Sezen Aksu’nun aynı zamanda “şair” olduğu “Eksik Şiir”[1] yayımlanınca fark edildi. Pop müziğin yaygın biçiminin ritmi öne çıkaran basit güfteler içermesinin Sezen Aksu’nun da böyle algılanmasında önemli bir payı oldu. Oysa bu bir zaruret değil fiili bir durumdu. Nasıl ki, türkü ve şarkı gibi güfteli müziklerin güfteleri olgun bir şiir zevkini yansıtıyor, pop müziği parçalarının da böyle olmaması için hiçbir sebep yoktu. Sezen Aksu, bunu fark eden ender isimlerden biri olduğu için hem kendi yazdığı güftelerde hem de başkalarından aldıklarında çoğu zaman bu hususu gözeterek hareket etmiştir. Edebiyat bilimci Sarıçiçek, Sezen Aksu’nun “şairliği” ile ilgili kaleme aldığı yazısında bu durumu şu cümlelerle açıklar:
Türk pop müziğinin son çeyrek yüzyıldaki en büyük isimlerinin başında Sezen Aksu gelir. 13 Temmuz 1954 tarihinde Denizli Sarayköy’de doğan Fatma Sezen Yıldırım, ses sanatçısı, bestekâr ve güfte yazarı şairdir. 1970’li yılların ortalarından itibaren başlayan sanat hayatında geniş bir külliyat oluşturacak sayıda şiir yazmıştır.[2]
1975 yılında, sözleri ve müziği kendisine ait olmayan “Haydi Şansım-Gel Bana” isimli bir 45’likle müzik dünyasına adım atan Sezen Aksu, 1976 yılında çıkardığı “Kusura Bakma” şarkısı ile güfte yazarlığına başlamış ve zaman içinde şiir zevkini olgunlaştırarak alelade bir “güfte yazarı” olmaktan şairlik düzeyine erişmiş; “Şarkı sözü’nün alelâde bir metin, ‘şarkı sözü yazarlığı’nın ise şairanelikten farklı bir tavır olmadığını bizlere güfteleriyle göstermiştir.[3]
1975’ten 2006 yılına kadarki güftelerini “Eksik Şiir” isimli kitabında bir araya getiren Aksu, eserin önsözünde ‘içinden müziği alınmış sözlerden kitap olur mu gibi bir dolu karmaşık his ve düşünce içerisindeyken bir dostunun ‘borcun var’ sözüyle bu karmaşadan sıyrılıp kitabını yazdığını’ belirtmiştir. Böylece, Aksu, bizce borcunu ödemekle kalmamış şairliğini pop müzikle ilgisi olmayan ama şiir seven insanlara da göstermiştir.
Toplumsal bir varlık olan kadın, geçmişten günümüze kadar pek çok şiirde ve tahkiyeli eserde ele alınmıştır. Masallarda boyuyla posuyla, kaşıyla gözüyle, yüzündeki güzellikle; fizikî yönü anlatılan kadın, destanlarda ata binmesi, kılıç kuşanması, savaşa katılması, ailenin direği olmasıyla sosyal hayattaki konumu ile ele alınmış, çekmiş olduğu acı ve sıkıntılarla, cahil kalması ve ezilmesiyle de pek çok roman, hikâye ve şiirde ise duyguları ve psikolojik yönü ile işlenmiştir.
Sezen Aksu şiirlerinde “kadın” ve kadınla ilgili temaları sıkça işlemiş; onu hem bir toplumsal varlık, hem de “aşk” ve “hüzün” muhatabı bir birey olarak görmüş; “kadının ailesinde ve sosyal hayat içinde çaresizlik ve ezilmişlikleri gibi çarpıklıkları tenkitçi bir bakış açısıyla”[4] vermiştir. Onun şiirlerinde kadın olgusunun hangi boyutlarda ve nasıl işlendiğine dair yaptığımız araştırmalar sonucunda şu kadın tipleri ile karşılaşılmıştır:
1 Anneye Sığınan Kadın: Sezen Aksu’nun şiirlerinde reel dünyaya ayak uyduramamış, anlaşılamamış, acı çekmiş/çektirmiş ve bundan pişman olmuş kimi kadınların annelerine sığındıklarını, annelerinin şefkati ve sıcaklığıyla yaralarını sarmaya çalıştıklarını görürüz. “Beyza” (s. 11) şiiri buna örnektir. Şiir, kadının ürkek bir tavırla annesini arayışı ve ona seslenişi ile başlar:
“ Hey, kimse yok mu orda?
Anne! Benim, kızın
Korkma! ”
Daha sonra acı çektirmiş ve bundan pişman olmuş kadının annesine yalvarışını ve onun şefkatini küçük bir çocuk gibi arayışını görürüz:
“ Bak yüzüm
Dokun hadi saçlarıma
Kimseyi acıtmak istemezdim aslında
Ne olur, inanma ”
Yaptığı hatadan pişman olan kadın, vicdan azabı duyduğunu ve kötülükleri engellemeye çalıştığını ama yanlış anlaşıldığını şu mısralarla dile getirir:
“ Onlar için daha fazla acı çektim
Bölündüm defalarca
Onların bebeklerini de kırdılar
Gözlerini oydular
Durdurmak istedim anne
Beni çok yanlış anladılar ”
Anneye sığınan bu yaralı kadının kimi yerde de kendi acısıyla yanıp kavrulurken annesini teselli ettiğine şahit oluruz:
“ Ağlama anne, benim için ağlama
Ben de herkes kadar aldım acılardan
Ağlama anne, benim için ağlama
Ben de herkes kadar yandım ” (Ağlama Anne, s. 13)
Yine aynı şiirde yalnızlığının soğuğunu annesinin sıcaklığıyla örtmeye çalışan ve acılarını onun güzel sesinden dinlediği ninnilerle unutmaya çalışan kadını buluruz:
“ Her birimiz başka bir hikâye
Anne, bu ayrılıklar niye
Sen yine bir ninni söyle bana
‘Yavrum uyusun da, büyüsün’ diye ”
Bir başka şiirinde hayatın karşısında çaresizliğini anlayıp biraz nefes alabilmek için hayata mola veren ve çocukluğunu ve gençliğini arayan kadına rastlarız:
“ Çocukluğum nerede, hani?
Gençliğim nerede?
Ne kadar bol bıraktık onu her yerde…” (Çocukluğum Nerede, s. 12)
2. “Anne” Olan Kadın: Şairin şiirlerinde teselliyi annenin kollarında arayan kadınlardan başka bir de “anne” olan kadınlar vardır. Bu kadınlar yüreklilikleri, ümitleri, sevgi dolu kalpleri, şefkatleri, çocukları için telaşlanmaları ve fedakârlıkları ile annelik vasfını tam manasıyla kavramış olarak karşımıza çıkarlar. Bu bakımdan onun şiirlerindeki kadınlar “örnek anne”dir. Şimdi bu annelerin şiirde yüklendikleri özelliklere bakalım:
Anadolu kadının yürekliliğini, kolay kolay ümidini kaybetmeyişini ve annelerin ahının nasıl tuttuğunu “Cumartesi Türküsü” (s. 117) şiirindeki şu dörtlükten öğreniriz:
“ Ben anayım
Yanmaz canım dışarıdan, kora koysalar
Ümidimizi kaybedemezsiniz
Ölsem de, ahım tarihi karalar ”
“Anne” olan kadının her şeyden önce çocuğunu düşündüğünü, onun için telaşlandığını, “anne yüreği ve şefkatini” Kınalı Kuzum (s. 51) şiirinde görürüz:
“ Ne yiyor, ne içiyorsun
Elde değil aklım sende
Gece çok geç yatıyorsun
Gel de bi demli çay iç bende ”
Yine aynı şiirde şair, annenin çocuğuna olan sevgisini ve coşkusunu yüreklerimize ilmek ilmek şu dörtlükle işliyor:
“Aneni nenni kınalı kuzum
Büyüdün de adam mı oldun?
Yanağı pembem, dudağı kirazım,
Gözü okyanusum, iyi ki doğdun! ”
Çocuğunun üzerine titreyen annenin telaşına, tembihlerine, kalbinin kuş misali çırpınışına tanık olur, onun duygularına ortak olduğumuz da olur:
“ Ha bu arada soğudu havalar, aman ha
Üşütme yine kurbanın olayım ”
Şairin çizdiği portrelerdeki annelerle sevinir, onlarla beraber üzülürken yanı başımızda fedakâr annenin çehresiyle karşılaşır, çocuğuna ömrünü adamaya hazır olmanın yüzünde oluşturduğu tebessümüne karşılık bir güzel tebessümle de bizim karşılık verdiğimiz, onun duasına ortak olduğumuz dörtlükler de vardır:
“ Bu yürek çarpıntısı ömürlük, biliyorsun
Büyümedin hiç gözümde bebeğim sen, ne diyorsun
Bi dualık mesafedeyim
Ne zaman sıkışırsan yanındayım ”
3. Anadolu Kadını: Şairin şiirinde en çok işlenen kadınlardan biri –belki de ikincisi- “Anadolu kadını”dır. Bu kadınlar hüzünleri, çaresizlikleri, ezilmişlikleri, hayal kırıklıkları, isyanları, sömürülmeleri, kıskançlıkları, aşka bakışları, inatçı olmaları ve boyun eğmeleri gibi bünyelerinde barındırdıkları pek çok tezat duygularıyla ele alınırlar. Hatta şair bununla da kalmayıp kimi mısralarında kadınları yaşadıkları yörenin şivesiyle konuşturarak onların ağzından katı düzene ve erkeklerin vicdansızlığına realist bir tavırla eleştiriler yaparak okurlarına dinleyenlerine mesajlar verirken, kimi şiirlerinde de bu eleştirel bakışını alaycı bir üslupla süsleyerek bizleri gülümsetmekten de geri kalmaz. Şairin kitapta bulunan şiirlerinden sadece beşinde Anadolu kadınını ele aldığını tespit ettik fakat bu beş şiirde kadınlara ait tüm duygulara yer verildiğini gördük. Dolayısıyla rakam olarak az gibi görünen bu şiirler ele aldıkları temler itibariyle zengin bir içeriğe sahiptir.
Sezen Aksu, Anadolu kadınının ezilmişliğini, çilesini, sömürülmesini, hayal kırıklıklarını, isyanını, vurdumduymazlığını, annesine ve baba ocağına özlemini, kayınvalidesinden ve kocasından çektiklerini bir Karadeniz kadınının ağzından kocasına seslenişiyle verir:
Ben Annemi İsterim
Dağda belimde odun, beni ne hale kodun
Tarlada ırgat avrat, hanede hazır hatun
Bir uşak göbeğimde, altısı eteğimde
Yedi bitirdi beni anandaki o çene
Dünyanın gailesi yetmezmiş gibi bir de
El ayak çekilince, sen bitersin dibimde
Uy çalsın kemençeler de, ben bir horon tepeyim
Çatlasın kaynımgiller, bari kurtlarım dökeyim
Fındığı ben toplarım, kırması sana düşer
Uy ellerin iyisi, geh geh gerinip şişer
Üşüdüm senden, baba ocağı gözümde tüter
Uy adaletsiz dünya, gücün hep bize mi yeter
Bir bezden bebem vardı, bohçamda hayallerim
Kızlığım yarım kaldı, ben annemi isterim ” (s. 129)
Şair bir başka şiirinde yine Anadolu kadının şivesiyle kadınları kadın yapan duygulardan biri olan kıskançlığı şu dörtlüklerde ele alır:
“ Bak atının terkisine de atmış gözleri şaşı gelini
Mor kaftanlara sarmış haspam odun gibi belini
Ah verin elime de kırayım cadının derisi kara elini
Seni gidi dilleri fitne fücur, kıyametin gelsin ” (Onu Alma Beni Al, s. 49)
“Be Vefasız” şiirinde ise kıskançlığı ve öfkeyi sevdiğini sorgulayan kadının tavrıyla verir:
“ Be vefasız!
Gözlerinden düştüm mü söyle
Gördün güzelleri
Kaldın mı gurbet elde ” (s. 181)
Onun şiirlerinde kadın tıpkı gerçek hayattaki gibi, erkeğini başkasıyla paylaşmak istemez ve elinden bir şey gelmeyince de bedduaya sarılır. Bedduaya sarılan bu kadının şivesi genellikle Anadolu kadınının şivesidir. “Onu Alma Beni Al” (s. 49) şiirindeki Anadolu kadının kıskançlık ve ihtiraslarını kendi şivesindeki beddualarla ifade edişine tanık oluruz:
“ Utansın ağan emmin her bir yerine kırmızı kınalar yaksın
Varsın bize vursun felek,
Ne çeyiz düzdüm emek emek
Allah bildiği gibi yapsın
. . .
Bende bu yetim kirazlar al al dururken
Tek başıma kara gecelerde zar zor uyurken
Yar eteğimde çakallar, kurtlar ulurken
İçine sinerse senin de kıyametin gelsin ” (s. 49)
Seven insan kıskanır sözünü şairin şiirlerinde de buluruz. Aynı şiirinde sevdiğine köpüren kadının inatçılığını ve arsızlığını aşkıyla beraber bize sunduğunu görürüz:
“ Böyle de nispet olmaz ki seni gidi zalim yar
Zorla da kısmet olmaz ki seni gidi hain yar
Bana ne bana ne, beni al
Onu alma! ” (s. 49)
Anadolu kadınının erkeğini sadakatle bekleyişini, onun için nasıl süslendiğini, nasıl karşıladığını, fedakârlığını ve pek çok işteki hamaratlığını da şu dörtlüklerden öğreniriz:
“ Ben hâlâ koyduğun yerde
Gün sayıyorum
Sana kazak öreceğim
Yün sarıyorum
. . .
İçine pekmez akıttım
Kar karıyorum
Gözüme sürme çektirdim
Perçemim tarıyorum
Çorbayı koydum ocağa
Tuz basıyorum
Yıkadım gömleklerini
Tez asıyorum
Al kuşak sardım belime
Has ipek serdim evime
Sevdiğim ak düşmeden dön, gel
Saçımın teline ” (s. 181)
Sezen Aksu şiirlerinde bizleri, evlenirken söz sahibi olamayan, ailelerin tercihlerine boyun eğerek evlendirilen Anadolu kızlarının buruk kalpleriyle de buluşturur. Bunu eleştirel bir bakış açısıyla verirken şiirin fonuna da davullu zurnalı kör düğünlerinin portresini bir ressam edasıyla yerleştirir:
“Kınalı gelin uçuyor yuvadan
Günü, saati biliyor yaradan
Duvağım, telim, kırmızı kemerim
Dileğim bir kız, bir oğlan
. . .
Vurun davullar, güm be de güm güm!
Geçer mi geçer ah sayılı gün
Hem ağlarım, hem giderim bahtıma
Ne çıkarsa kabulüm ” (Düğün, s. 130)
Yine aynı şiirde ailelerinin istediği kişiyle evlenmeye boyun eğen kızların baba ocağından ayrılırkenki karamsarlıkla kurulmuş son sözlerine ve isteklerine de şahit olur, onlarla beraber biz de duygulanır, karamsarlığa kapılırız:
“ Parada, pulda gözüm yok inan baba
Eloğlu kıyar gülünün fidanına
Olur a dara düşerim, ihtimal
Baba kapıyı kapatma
Olur a dara düşerim, ihtimal
Gülüne su ver, unutma ” (s. 130)
Şairin, ailelerinin sözünden çıkmayıp mutsuzluğa doğru adım atan kızlarının yanında “aşk karşısındaki kararlılıkları” ile dikkatleri çeken kızları da vardır:
“ Ben taklidini istemem aşkın
Duydun mu be hey, şaşkın
Doldum doldum da taştım
Kapalıyız, evde yokuz! ” (Kapalıyız, s. 36)
Yine aynı şiirde dünyaya kız gelmekle kendisini şanssız hisseden, bu yüzden yer yer boyun eğip yer yer isyan eden ve düzene başkaldıran Anadolu kadınlarına rastlarız:
“ Hani Allah biliyor, ha çizdim ha çizicem
Eninde sonunda kafayı
Huniyi başıma geçirip, çıkıcam ortaya
‘Deliyim’ diycem, kurtarıcam paçayı
Denen o ki kız gelerekten dünyaya
Başından yemişim zokayı
Sıkıysa baş kaldır
Gösterirler abanın altından sopayı
Aldatılmışım, acılar içindeyim
Ama dişim kuşum ben bunu da anlıycam
Hadi diyorum bozmayalım kurulu düzeni
Ama ‘çat’ diye çatlıycam ” (s. 36)
Ailesi ve toplum tarafından ezilen, hakkını savunamayan, çile dolu bir hayat geçiren kadın kendine olan güvenini yitirerek içi boşaltılmış bir birey haline gelir:
“Perişanım param parçayım
Özgüvenim yerle yeksan
Artık beğenmiyorum kendimi
Kendi gözümde değerim noksan ” (s. 36)
4. Modern Kadın: Şair Sezen Aksu’nun şiirlerinde en fazla boy gösteren kadınlardan biri de “modern kadın”dır. Şair, yenileşen dünyaya ayak uyduran modern kadını ele alırken tek yönlü bir tutum değil, onu sosyal, kültürel, fiziksel, psikolojik yönleriyle ele alarak çok yönlü bir tutum sergiler. Şair benimsemiş olduğu bu tavırla her kesimden kadının duygularına tercüman olur ve bizi de bu duygulara ortak eder. “Eksik Şiir”den hareketle modern kadını ve onun duygularını anlatan şiirlere baktığımızda diğer kadın tiplerinden sayıca daha fazla olduğunu görürüz. Ancak işlenen duygu ve düşünceler diğer kadınların duygularından farklı değildir. Onlar arasındaki farklılığı oluşturan tek şeyin duygularını ifade etme tarzları olduğunu söyleyebiliriz. Anadolu kadınına göre kendisini pek çok alanda yetiştirme fırsatı bulmuş olan modern kadın sosyo-kültürel ortamının etkisiyle duygularını daha rahat yaşayabilmiş ve ifade edebilmiştir. Bu rahatlığı şiirdeki kadınların yaşadıkları aşk, hüzün, kararlı duruş, tereddüt, vazgeçiş, isyan, ayrılık, aldatılma gibi duygularda fark edebiliyoruz.
Modern kadın her şeyden önce tıpkı Sezen gibi bir “aşk” kadınıdır. O, aşkla var olur aşkla yok olur, aşkla sevinir aşkla hüzünlenir ve bu durumdan da hiç şikâyetçi değildir. Çalışmamızı şiirlerdeki konulara göre yaparsak yolculuğumuza modern kadının gerçek aşkı ısrarla arayışıyla başlarız ki gerçeklikten beklenen şeyin ruhların uyumu olduğunu anlarız. Şairin gerçek aşk üzerinden verdiği ‘vitrin’ ve ‘iklim’ kelimelerinden hareketle erkeklerin kadınlara olan ahlâksız yaklaşımlarına da eleştiri yaptığını görürüz:
“Kendimi sakladım görmeyi bilenlere
Vitrinime değil iklimime gelenlere
Deliyim aslında, Allah’ına kadar deliyim
Kalbimi vereceğim aslımı görenlere ” (Vitrin, s. 122)
Aşkla adeta yeniden doğan kadın yaşı kaç olursa olsun kalbinde kelebeklerin uçuşmasına engel olamaz ve aşka laf geçirememekten tatlı tatlı yakınır:
“Küt küt atıyor kalbim
Bitmedi gitti şu harbim
Liseli kızlar gibi pır pır
Uykusuz gecelere talim
Ne ayıp biliyor
Ne günah biliyor
Esiyor aklıma, geliyor apansız
Aşk bunu hep yapıyor ” (Küt Küt, s. 38)
Sezen Aksu’nun şiirlerinde aşk kimi zaman da ten zevkine dayalı ihtiras hissi şeklinde ifade edilir:[5]
“ Karanlığın içinde yandı gözbebeklerin
İlk önce Gözlerini gördüm
Ilık rüzgârlar misali sesin değdi tenime
Belki bin defa yanıp yanıp söndüm ” (Serserim Benim, s. 48)
Sezen Aksu, aşkı her zaman böyle romantik bir duygu olarak dile getirmez. Bazı şiirlerinde yaşadığı aşklardan pişmanlık duyan, her aşkın bir gün tükeneceğine inanan, biten bir aşkın sonunda ayrılığın kaçılmaz olduğunu gören realist bir tutumla karşımıza çıkar.[6] Şair, bu ayrılıkların kimisinde aldatıldığını belirten kadının hüznünü yine realist bir tutumla verir:
“ Ah koca oğlan oyun ettin
Bu iş burada bitmez
Söylenecek çok söz kaldı
Sana bir ömür yetmez
Ah nerelere gittin aman, söyle
Bu ayrılık ne yaman
Söyle adamların adamı
Uykuda mısın? ” (Adamların Adamı, s. 171)
Onun şiirlerinde modern kadınlar kimi zaman hüzünleriyle içe dönük bireyler olurlarken çoğu zaman da modern olmanın yüklediği güçle ‘yıkılmadım, ayaktayım’ durumunu sergilerler. Hüzünle kararlılığın en güzel örneğini bulduğumuz “Sarı Odalar” şiirinde acısıyla pişmiş kadının mert üslubu ile aşktan vazgeçişine, alıp başını uzaklara gidişine şahit oluruz:
“ Sarı Odalar
Ben senin hayatından gittim oğlum
Hadi yerime koy birini, koyabilirsen
Ben senin hayatından gittim oğlum
Hadi dur o sarı odalarda, durabilirsen
Ben ‘sen, sen’ diye bittim oğlum
Hadi bakalım unut, unutabilirsen
Ben seni yudum yudum içtim oğlum
Hadi ol eskisi gibi, olabilirsen
Uzak benden aşk, uzak artık
Kanun mudur bu yasaklık?
İnan, içimde yok fesatlık
Alırım başımı giderim efeler gibi, hey! ” (s. 131)
Onun şiirlerinde aşk kimi zaman da kadının iç ben’iyle çatışmasına sebep olur ve bu mücadele zor da olsa bir vazgeçişle sona erer:
“ Bir yanda sen
Bir yanda tövbeler
Bir yanım karşı koyar
Bir yanım ister
Serserim benim, deli dolu sevgilim
Kor gibi sıcak ya da sular gibi serin
Gelme uzak dur, korkuyorum çok
Çılgınlık bu, halim yok ” (Serserim Benim, s. 48)
Şair, kararsız kadın tablosu çizdiği kadar eylemlerinde kararlı olan, bunların sonucundan pişmanlık duymayan, gözü kara ve vurdumduymaz kadın tablosunu da başarılı bir biçimde çizer:
“ Hiç korkmadım çelişkiden
Onaylanmayan ilişkiden
Ne çoğaldım övgüden
Ne azaldım yergiden ” (Vitrin, s. 122)
“ Hadi bir güzellik yap da efendi gibi git yoluna
Git istediğini sev, istediğini al koynuna
Aşk değil bu, can çekişmek uğruna
Nihayet demir attım kalbi kırıklar koyuna ” (Bir Dilek Tut, s. 163)
Şairin aşkı kavgayla besleyip büyüttüğü mısraları da vardır. Zıt duyguların birlikteliğinden şikâyetçi olmayan şair, anlaşılamamaktan dem vurur:
“ İçime attım ne varsa
Anlamaya çalıştım herkesi
Aşkı da sevdim, kavgayı da
Anlatamadım ki ” (Vitrin, s. 122)
Aşkı yaşarken de terk edilirken de romantik yanını gördüğümüz Sezen Aksu’nun, aşk ve ihanet savaşlarından pek çok kez yenik çıkmasına rağmen kendisini her şeye yeniden başlayacak kadar da güçlü hissederek,
“ Bu kızı yeniden büyütmeliyim
Kor ateşlerde yürütmeliyim
Değirmenlerde öğütmeliyim
Farkındayım, farkındayım!
Kazanmalı, kaybetmeliyim
Aşk uğruna harp etmeliyim
Bu kızı yeniden büyütmeliyim
Farkındayım, farkındayım! ” (Farkındayım, s. 17) der.[7]
Onun şiirlerindeki kadınlar tıpkı kendisi gibi yorulsalar, zamana yenik düşseler bile ümitlerini kaybetmezler ve yeniden sevme yürekliliğini gösterirler. Bu bakımdan modern kadın başlığında ele aldığımız duyguların çoğu Sezen’inkilerle örtüşür:
“ Benim de saçımda beyazlarım var artık
Çeyizlerim safran sarı, sandık lekesi
Bir sabah sürgünden döndü ümitlerim
Uyandı içimde yeniden sevmek hevesi ” (Sandık Lekesi, s. 196)
5. Kadının Erkeğe Bakışı: Şair şiirlerinde yalnızca kadını işlememiş, kadının bakış açısına da yer vermiştir. Bu bakış açılarını kitap içerisindeki dört şiirde her yönüyle görebiliyoruz. Beğendikleri erkek uğruna birbirini satan kadınlara rastladığımız gibi kendilerini kandıran erkeklere olan öfkelerini belirten kadınları da buluruz. Sezen Aksu kadınların erkeklere duydukları beğenme, aşk, öfke, isyan, alay, gibi ferdî duyguları işlemekle de kalmaz bu kadınlar üzerinden kendisinin erkekler hakkındaki duygu ve düşüncelerini verirken eleştirel bir tavır takındığını görürüz.
Modern kadının duygularını ifade etmesindeki rahatlığı “Seni Yerler” şiirinde görürüz. Bu şiirdeki kadınlar hoşlandıkları erkeklere olan duygularını alışık olmadığımız bir rahatlıkla söylemekle kalmazlar, beğendikleri erkek uğruna birbirlerini sattıklarını da açıkça söylerler. Bu şiirde kadın gözünden çizilen erkek profiline baktığımızda ise endamıyla, cilvesiyle, yakışıklılığıyla kadınlarda akıl bırakmaz:
“ Sen bizim mahalleye geldin geleli canım
Bizde ne akıl kaldı ne de fikir, bittik
O endam eda nedir öyle, hey yavrum
Kaç yıllık arkadaşlar birbirimizi sattık
. . .
Bu kadar cilvelisi olur mu be erkeğin?
Delikanlı mısın, kız mısın?
Anlıyalım artık, hop usta!
Sen başımıza bela mısın? ” (s. 132)
Aynı şiirde kadınlar, gönüllerini kaptırdıkları erkek karşısında kendilerini tutamazlar ve onu taciz edecek sözler sarf ederler. Bu arsız ifadeler bizim alışık olmadığımız bir davranış olması bakımından dikkatimizi çeker:
“ Hey! Seni yerler yerler
Seni ‘ham’ yapar bu zilliler
Yaylanmadan yürü
Yoksa günah bizden gider
Ye! Çıtır çıtır
Ye! Kıtır kıtır, ye! ”
“Arka Sokaklar” şiirinde kadınların erkekler tarafından kandırıldığına dikkat çeken şair, kadının erkek karşısında horlandığını, erkeklerin üstünlüğünü eleştirel bir biçimde verirken kadının karalı duruşuyla da çözümü vermeyi ihmal etmez:
“ Sen beni istersen çok rahat kandırabilirsin
Kendini şahane bir şey sandırabilirsin
. . .
Zorlama güzelim, zorlama
Kendiliğinden olmalı
Davul dediğin davulcusuyla müsemma
Horlama, eziğiz doğuştan
Sende erkeklik sır
Bende kadınlık muamma ” (s. 61)
Sezen Aksu’nun bir kadın olarak tüm kadınların duygularına tercüman olup erkeklere yaptığı eleştirileri şu iki şiirde tespit ettik: “Evlenilecek Kızlar” ve “Çalkala”. Evlenilecek Kızlar’da kadınların ferdî duygularından hareketle erkeklere kızgınlığını veren şair, Çalkala şiirinde sadece erkeği değil, onu yücelten toplumu da eleştirir.
Evlenilecek Kızlar, kadınların erkeklere duydukları eleştirilerin şiiridir. Şiirin adından da anlaşılacağı üzere erkeklerin kendilerini “evlenilecek kız” ve “eğlenilecek kız” diye sınıflandırmalarına duydukları öfkeyi buluruz:
“ Evlenilecek kızlar var
Eğlenilecek kızlar var
Kim bu bize sormadan adımızı koyup
Sınıf sınıf ayıranlar ” (s. 128)
Erkekler karşısında ezilmişliklerini büyük bir acıyla yüreklerinde hisseden kadınların oğullarına yakınırlarken haklarını sorgulamaya başladıklarını da görürüz:
“ Anneni de böyle üzdüler oğlum
Canlarından bezdiler oğlum
Babalar dere tepe gezdiler oğlum
Hak mı, hukuk mu bu ”
Hakkını sorgulamaya başlayan kadının hüznü ve öfkesi onu isyana sürükler. Bu isyan artık o kadar şiddetlidir ki erkeğin karşısında konuşamayan kadın, erkeğine rest çeken kadına dönüşür:
“ Hadi ordan, hadi bize masal anlatma
Adalet istiyoruz tut, aklını oynatma
Hazır ol, isyan çıktı güzelim
Boş yere mercimeği fırına verip de kaynatma
. . .
Yetti be öldük tasamızdan
Bıktık usandık yasanızdan
Verilmez, alınır hak
Siz çoktan yediniz bitti kasanızdan
. . .
Yapmıyoruz size nikah mikah
Talim terbiyeye şikâyet edin
İade-i itibar istiyoruz beyler
Kavgaysa kavga, buyurun gelin! ”
Kadınlar, erkeklerin kendilerini her anlamda ezmelerine duydukları kızgınlığı bazen alay ederek ifade ederler. Öyle ki alay etmenin verdiği güvenle bir kez daha rest çekme gücünü kendilerinde bulurlar. Bu alay edişte dönemin erkeklerine yapılan eleştirileri de buluruz:
“ Hadi güle güle git bakalım
Adamını bulacağız en hasından
Aleme de haber uçurduk
Dedik ki, ‘maçolar düşsün yakamızdan’
. . .
Yuh sana, pes be adam
Bu devirde bile hâlâ ya
Hem evde, hem işte, hem de döşekte
Fazla mesai, oh ne ala ya! ”
Şair dönem erkelerine yaptığı eleştiri ve göndermeleri “Çalkala” şiiri üzerinden vermiştir. Burada kadınların ferdî duyguları üzerinden toplumsal eleştiri yapıldığı görülür. Zamana, mekâna göre değişen erkeklere kızgınlık gibi bireysel bir duyguyla eleştiri yapılır:
“ Çalkala hadi adamın
Devrine, durumuna göre çalkala
Hadi kitabına uyduralım
Ele, âleme karşı zevahiri topla
Seni lapacı!
Seni yıkamacı, yağlamacı! ” (s. 141)
Şair, toplumda kadın-erkek eşitliğinin olmadığını, kadınların her adımının suç olmasını, erkeklerin geçmişten günümüze kadar hep ayrıcalıklı yere sahip olmalarına duyduğu öfkeyi alaycı bir üslupla ifade etmiştir:
“ Hepimize iyi kötü bir şeyler oldu
Bir sana olmadı, hayret
Sen gerine gerine dolaşırken
Biz hayat kavgasında, ha gayret
Biz elimize yüzümüze bulaştırdık
Azıcık yoldan çıkınca
Sende hasar ‘sıfır’ maşallah
Dağları, çamları bile yıkınca ” (s. 141)
6. Erkeğin Kadına Bakışı: Sezen Aksu kimi şiirlerinde erkeğin gözünden kadınları anlatma yoluna da gitmiştir. Bu şiirlere baktığımızda kadınlar hem fiziksel yönleri hem hareketleriyle ele alınmıştır. “Şımarık” şiirinde alışkın olmadığımız kadar rahat tavırlarıyla dikkat çeken kadın erkek tarafından “şımarık” olarak adlandırılmıştır:
“ Takmış koluna elin adamını
Beni orta yerimden çatlatıyor
Ağzında sakızı şişirip, şişirip
Arsız arsız patlatıyor
Belki de bu yüzden vuruldum
Sahibin olamadım ya
Sığar mı erkekliğe, seni şımarık
Değişti mi bu dünya ” (s. 138)
Hareketleri kadar bakımlı olmaları ve arsız tavırlarıyla da erkeği çileden çıkaran kadınlar da vardır:
“ Çekmiş kaşına, gözüne sürme
Dudaklar kıpkırmızı, kırıtıyor
Bi de karşıma geçmiş utanması yok
İnadına inadına sırıtıyor ” (s. 138)
Erkeklerin gözünden aktarılan kadınlar cinsel bir obje olarak da görülürler. “Şımarık” (s. 138) ve “Çakkıdı” (s. 126) şiirlerindeki şu dörtlükler buna örnektir:
“ Seni gidi fındıkkıran
Yılanı deliğinden çıkaran
Kaderim püsküllü belam
Yakalarsam…
Ocağına düştüm yavru
Kucağına düştüm yavru
Sıcağına düştüm yavru
El aman! ” (s. 138)
“ Aman be hadi gel, kaynaşalım kız
‘Çakkıdı, çakkıdı’ oynaşalım kız
Azıcık alttan, azıcık üstten
‘Hoppidi, hoppidi’ hoplatalım kız ” (s. 126)
Sezen Aksu ferdî duygulardan hareketle örf ve âdetlerin yozlaştırılması gibi sosyal temlere olan eleştirisini erkeğin ağzından kadına yakınması şeklinde verir:
“ Biz böyle mi gördük babamızdan
Ele güne rezil olduk
Yeni âdet gelmiş eski köye, vah!
Dostlar mahvolduk ” (Şımarık, s. 138)
7. Şairin Kadına Bakışı: Sezen Aksu, kimi şiirlerinde kendi muhayyilesindeki kadınları, onların fiziksel özelliklerini, hal ve hareketlerini bizlere aktarır. “Biz Daha Ölmedik” (s. 111) şiirindeki kadın, sevdiğinin yanındaki rahat halleri ile sanatçıyı kıskandırırken, güzelliği ile akıllar zarar verir. Bununla da kalmaz cilvesi ve nazlı salınışı ile gönülleri yaksa da kendisinin de aşka meyillidir olduğunu görürüz:
“ Uzanmış kucağına yarinin
Hiç farkında değil halimin
Bir elini öptürür, bir gerdanını of of!
Bize of çekmek düştü, kem talihim!
Salınıp yürür, rüzgârı alır arkadan
Sürünür ak tene zülüfleri, bakar yan yan
Hem nazlı hem niyetli, oğlan perişan
Hadisene evladım, hadi kör cahilim!
Serilir çayıra, çimene saz gibi
Zemheri ayında sarı yaz gibi
Kalbini bozmayan, bozar aklını of of!
Kalır deli divane enkaz gibi ”
Şair kadınlar hakkındaki düşüncelerini her zaman açıkça ifade etmez, kimi şiirlerinde sevdiği şehir ya da nesneleri de kişileştirerek kadın zarafetine büründürür. Mesela “İstanbul âşığı” olan şair, İstanbul’u ince belli güzel bir kadına benzetmekle kalmaz, ona “yarim!” diye seslenir:
“ Saçlarını dağıtır rüzgâr Yeditepe üzerinden
Hatıralar tarihin küllerini savurur
Kadın gibi, kısrak gibi sarılayım gel, ince beline
Yarim İstanbul gel, öpeyim gerdanından ” (İstanbul, s. 91)
Aksu, hoşnut olmadığı durumları anlatırken de kadınlardan yararlanır:
“ İri yarı, kötü kalpli, boyalı, geçkin kadınlar gibi
Dil, çöplerini naylon torbalarında saklıyor ” (Tebdil-i Mekân, s. 92)
Bu tespit ve tasniflerden anlaşılacağı gibi Sezen Aksu, kadınları değişik yönleriyle işlemiş, kimi zaman hikâyeleştirerek çoğunlukla da lirik bir üslupla onların duygu ve düşünce dünyası ile yaşam karşısında aldıkları tutumu yansıtmıştır. Kimi zaman da toplumun kadına bakışını trajik bir dille anlatmıştır.
Müzik başlangıçtan beri daima şiirle beraber gelişmiş bir sanattır. Hem bizim dünyamızda hem de Batıda bu olgu sürekli var olmuştur. Pop müzik de bu olgudan kaçamaz. Bir çok pop müzik sanatçısının bunu göz ardı etmesi kendilerinin kısa sürede unutulmasından başka bir sonuç doğurmamaktadır. Ancak bu hususu gözetenler kuşaklar ve çağlar ötesine seslenebilecektir; Sezen Aksu da bunlardan biri olacaktır.
[iconbox_top title=”Merve Leblebici” icon=”User_2.png”]merveleblebici@lisan-iask.comMayıs 2013[/iconbox_top]
[1] Sezen Aksu, Eksik Şiir, Metis, İstanbul 2006.
[2] Mümtaz Sarıçiçek, ‘Şair Sezen Aksu’ , Türk Dili, Temmuz 2004.
[3] Mümtaz Sarıçiçek, ‘Şair Sezen Aksu’ , Türk Dili, Temmuz 2004.
[4] Mümtaz Sarıçiçek, ‘Şair Sezen Aksu’ , Türk Dili, Temmuz 2004.
[5] Mümtaz Sarıçiçek, ‘Şair Sezen Aksu’ , Türk Dili, Temmuz 2004.
[6] Mümtaz Sarıçiçek, ‘Şair Sezen Aksu’ , Türk Dili, Temmuz 2004.
[7] Mümtaz Sarıçiçek, ‘Şair Sezen Aksu’ , Türk Dili, Temmuz 2004.