osmanlı arması

Osmanlı Devleti’ni en geniş sınırlarına ulaştıran Muhteşem Kanuni… Kırk altı yıl boyunca tahtta kalmış ve bu dönemde birçok sefere çıkmış olan Kanuni saltanatın en uzun süre tahtta kalan padişahı olmuştur. Kazandığı zaferler nedeniyle Avrupalıların ‘’Muhteşem ‘’ dediği Kanuni Sultan Süleyman halen günümüzde de aynı isimle anılır. Kanuni unvanını ise kendisinden önceki padişahlar döneminde çıkarılmış dağınık ve düzensiz haldeki tüm kanunları Kanunname-i Al-i Osman adıyla derletip toplatması nedeniyle almıştır.

Yavuz Sultan Selim’in altı kızından başka tek oğlu olan Kanuni’ye isim verilmesinde isimlerin gökten indiği hakkındaki inanışa uyularak Kur’an’dan bu hususta faydalanılmış ve rast gele açılan bir sayfadaki “innehumin Süleyman” ayetinden alınarak kendisine Süleyman adı verilmiştir.

Kanuni Sultan Süleyman saltanatının büyük bölümünü seferlerde geçirmesine rağmen sanata çok büyük önem vermiştir. Öyle ki üç bini aşkın beyiti bulunan Kanuni’nin eserleri ilk olarak 1891 yılında ‘’Muhibbi Divanı’’nda toplanmıştır. Bu kadar çok eserinin bulunması O’nun hakkında divan şiirinin en başarılı ve üretken padişahı denilmesini sağlamıştır. Gerçektende Kanuni divan şiirinin en hacimli sultanlarındandı.

Kanuni eserlerini ‘’Muhibbi’’ mahlasıyla yazmıştır. Muhib aşk ve sevgiyi kendisine sır eden, muhibbi ise sohbeti bol olan demektir. Kanuni’nin bu mahlası kullanmasının asıl sebebi ise bir Bağdat seferi sonrası Konya’da Mevlana Hazretleri’nin türbedarı olan Osman Dede’nin sohbetlerinden aldığı feyizdir. Kanuni Osman Dede’nin sohbetlerinden aldığı manevi coşkunluğun yanı sıra Çelebi Hüsrev Efendi’den de Mesnevi’nin ince, derin ve akılları hayrete bırakan manalarını öğrenmiştir.Devrinin ünlü şairlerinden Zati, Baki ve Hayali gibi şairlerin etkisinde kalan Muhibbi, İran şiirinde de başta Nizami olmak üzere Selman ve Sadi’den etkilenmiştir.

Bu sohbetlerin ışığında manevi duygularla yorulmuş olan Muhteşem Sultan eserlerinde aşk, heyecan, tefekkür ve kahramanlık konularını işlemiştir. Her ozanın, her şairin mutlaka bir mısrası Türk insanının ezberindedir. Şair Muhibbi’nin de:

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

Beyitiyle başlayan gazelini çoğumuz ezbere biliriz.Nadiren de olsa Muhib, I. Süleyman, Meftuni, Acizi mahlaslarını kullandığı hacimli divanında tam 2779 adet gazel bulunmaktadır ki, Divan şairleri arasında en fazla gazel yazmış olan Zati’nin bile ulaştığı gazel sayısı 1825’tir. Kanuni böylece Divan edebiyatının gazel rekorunu kırmıştır.

Ve ne kadar enteresandır ki Baltık Denizi’ne kadar ulaşmış bir padişah şiirlerinde kendisini sıfırlayacak bir mahviyete sahiptir.

Senin gamın, derdin bu gece güçsüz candan geçti gitti.
Göz yaşlarıma bak, yeryüzünü ve gökyüzünü doldurdu şimdi.
Kimsesizim, halli perişanım, kala kalmışım.
Aşığım,sabırsızım ve acılar içindeyim.
O yürüyen servinin, sevgilimin ayrılığından, ayağı toprağa bağlı bir çam gibi kalmışım şimdi.
Aşk derdim için ne söyleyeyim ki, söylemek, anlatmak mümkün değil.
Ey doktor çare bul bana, çünkü gönül derdi bu can-ı aştı geçti
Ey ay yüzlü sevgilim, senin aşkınla dertli oldum ne yapayım.
Kendi kendime bu bela içine düştüm ne yapayım.
Ey eziyet eden sevgili, seninde elinde Muhibbi gibi
Akşam sabah kıyamete kadar feryat ediyorum

Şiirlerinde babası ile birlikte Şehzade Cem ve Fatih’in de etkileri görülmekle beraber daha çok aşk ve tabiat konularının dışına çıkılmaması şiirlerinin bu iki konuda toplanmasını zorunlu kılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman hemen hemen bütün şiirlerinde aşk ve tabiat konularını işlemiştir. Sosyal ve siyasi konulardan tamamen uzaktır. Yalnız bir-iki şiirinde kahramanlık duygularına kapılıp İran üzerine askeri ile yürümeyi arzu ettiğini dile getirmiştir. Kendine olan övgüsü bile büyük bir tevazu halinde tezahür etmektedir.

Muhibbi’nin şiirlerinde nadir olarak dini-tasavvufi unsurlara da rastlanmaktadır. Yalnız bu şiirler bir amaç olmaktan uzaktır. Bir İslam halifesi olarak dini unsurları çok iyi biliyor, zaman zaman Allah’a olan şükran duygularını dile getiriyor, Hz. Peygamber’den övgü ile bahsedip şefaat diliyordu.eski¬lerin sürekli yazıp söyleyen anlamında “pür-gu” diye nitelendirdikleri türden bir şair olmasına karşılık, eserlerinde hiçbir zaman bu tipteki sanatkarların düştükleri özensizliğe düşmediği görülmektedir.

Kanuni Sultan Süleyman’ın şiirleri oldukça sadedir. O devrin klasik Osmanlıcacısıdır. Terkipler fazla değildir. Arapça ve Farsça kelimelerin en çok kullanılanlarını seçmiştir. Her türlü sana endişesinden uzaktır. Şiirlerinde aynı manaya gelen farklı kelimeleri sıkça kullanmıştır. Kullandığı kelimelerin çokluğu onun hem kültür hem de kelime hazinesi bakımından oldukça zengin bir yazı diline sahip olduğunu gösteriyor. Belli başlı Osmanlı şairleri tezkirelerinde Muhibbi’nin edebi yönüne temas etmekteler. Sehi Bey, Ahdi, Beyani, Aşık Çelebi, Riyizi, Hasan Çelebi, Latifi ve Seyyit Rıza tezkirelerinde Muhibbi’den övgü ile bahsetmektedir.

XV. yüzyılın ortalarında Fatih Sultan Mehmet ile başlayan Osmanlı devletinin yükselme devri siyasi ve ekonomik alanda olduğu gibi kültür ve sanat alanında da çok hızlı bir gelişme gösterdi. Özellikle Yavuz sultan Selim’in İran ve Mısır’ı fethedip burada bulunan bilgin ve sanatkarları İstanbul’a getirmesi Kanuni’nin de bunları himaye etmesi kültür ve sanat faaliyetlerinin yüksek düzeye çıkmasını sağladı. Padişahtan yardım gören bu bilgin ve sanatkarlar çok değerli eserler ortaya koydular.

Padişah olmasaydı bile şiir kudreti ile bugün anmakta olacağımız Kanuni’nin en meşhur vasıflarından birisi sanat erbabına gösterdiği iltifat ve teveccühtür. “Yaptığın üç isabetli işi say deseler, biri muhakkak şair Baki’yi İstanbul’a getirip insanlığa kazandırmamdır”diyen Kanuni, döneminde ki birçok şaire ve sanatçıya destek vermiştir. Hatta saraya bir İslav kızı olarak giren Hürrem Sultan bile divan kültürü kazanmış, seferde olan Kanuni’ye şiirler yazmıştır.

Kanuni sadece sanatın şiir yönüyle değil birçok alanıyla meşgul olmuştur. Seferlerden arta kalan zamanlarında gizlice kendi elleriyle küçük tahta kutular yapıp ve yine gizlice bu kutuları sattırıp parasını Medine-i Münevvere’ye gönderip ‘’Helal paradır, bununla Efendimin Ravzası’na kandillere gül yağı alsınlar belki şefaate vesile olur.’’ diyen bir sultandır.
Böylesine büyük bir devletin hükümdarı olan Kanuni’nin Efendimizin şefaatine nail olmak için yaptığı bu incelik ne kadar mütevazı olduğunun en büyük göstergesidir. Çünkü Kanuni, halkına hükmederek değil Efendisine kulluk ederek yücelmiştir.

Lüks ve şatafattan hoşlanmayan Kanuni’ye sadeliği babasından yadigar kalmıştı. Bir gün Trabzon sarayında süslü elbiseler içerisinde babasının yanına varmıştı. Ziyneti kitapları ve zaferleri olan Yavuz ona bakmış ve ‘’Oğlum bu ne hal. Annene giyecek bir şey bırakmamışsın.’’ demişti. Süleyman, bu tatlı dersten çok etkilendi ve hayatı boyunca lüks ve şatafattan uzak kalmaya çalıştı.

Ve sultanlığının kırk altıncı senesinde hasta olduğu halde 73 yaşındayken Zigetvar seferine çıkan Kanuni 1566 yılının altı eylülünü yedisine bağlayan gece şehadet şerbetini içmiştir. Askerin umutsuzluğa düşmesini engellemek için Sokullu Mehmet Paşa, Kanuni’nin ölümünü vezirlerden bile gizlemiştir. Nihayetinde çıktığı son seferde Zigetvar’ın alınmasını göremese de Osmanlı Hanedanlığı’nın en uzun tahtta kalan ve en başarılı dönemini yaşatan bir sultan olmuştur.

Kaynakça:

  • İ(ÇUBUK, 1980, C.1, s.32)
  • (AK,1987, s.2)
  • http://blog.milliyet.com.tr/kanuni-sultan-suleyman-muhibb–mahlasini-neden-sonra-kullanmaya-basladi/Blog/?BlogNo=367598
  • http://www.turkceciler.com/muhibbi.html
  • http://www.duralidogan.com/yazar.asp?yaziID=681
  • http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/muhtesem-suleyman-kasim-2012.html

Salim Değirmenci
salimdegirmenci@lisaniask.com
ARALIK 2012

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir