Kıraathane, müşterilerinin okumaları için gazete, dergi ve kitap bulunduran geniş, temiz ve iyi döşenmiş kahvehane anlamına gelir. Öte yandan “kıraat” okumak, “hane” ev demektir. Dolayısıyla kıraathane ‘okuma evi’ anlamına da gelir. Kelime anlamı olarak kulağa ne kadar hoş gelse de bugünün kıraathaneleri için bunları söylemek oldukça zor. Günümüzdeki anlamı ise işi gücü olmayan kişilerin vakit geçirmek için kullandığı, devletlerin kurulup yıkıldığı, siyaset, spor, edebiyat, din gibi konularda kulaktan dolma bilgiler kaynağı haline gelmiş mekânlar olarak tanımlanabilir.
Eskiden kıraathaneler dönemin aydın kişilerinin oturup sohbet ettikleri, memleket meseleleri hakkında seviyeli konuşmaların yapıldığı, en önemlisi kitap okumak için açılmış yerlerdi.
Ayrıca buralar birer eğitim yerleri olarak görülürdü. Çünkü edebiyat, sanat, güncel konular ayrıntısıyla tartışılır, beyin fırtınaları yapılır ve zihin gelişimi için satranç oynanırdı. Sait Faik’in, “Kıraathaneye gitmemiş bir üniversitelinin tahsilini yarım sayarım. Bu dekansız, doçentsiz, bütçesiz, fakültesiz, yüzde yüz bağımsız üniversitelerin tavla şıkırtıları arasında ‘gören bir göz’, ‘işiten bir kulak’ bir memleketin nabzını tutabilir” sözleriyle kıraathaneleri birer eğitim kurumu olarak gördüğünü çok rahatlıkla söyleyebiliriz.
Osmanlı döneminde ilk kıraathane 1554 yılında Tahtakale’de açılarak Türk halkı ile tanışmıştır. Halk tarafından çabuk benimsenmiş gündelik hayatını ev, cami, çarşı arasında geçiren insanlar için dinlenecekleri aynı zamanda da sohbet edip kitap okuyabildikleri nezih ortamlar haline gelmiştir.1800’lü yıllardan itibaren basın yayınında gelişmesiyle birlikte kıraathanelere gazetelerde girmeye başlamıştır. Okuma yazması olan bir kişi gazete ve kitapları yüksek sesle diğerlerine okur okuyan kişiden içtiklerinin parası alınmazdı. Bu sayede okuma bilenlere yaptıkları iş için küçük de olsa bir ödül verilirken okuma bilmeyenlerin de güncel haberlerden geri kalması önlenmiş olurdu. Yine Sait Faik ile zamanın kıraathanesine dönersek, “Severim kıraathaneleri. Bir ihtiyar gözlüğünü takmıştır. Ötekisi elinden bir türlü gazeteyi bırakmayana içerlemektedir. İki yaşlı-başlı adam, çocuklar gibi olmuş, domino oynamaktadır. Üç kişi hiç aklınıza bile gelmeyen bir siyasal düşüncededir. Bir küçücük, sizin dikkatinizi bile çekmeyen bir haberden neler de neler çıkarılır Yarabbi! Sonra birdenbire hiç ummadığınız birinin karaborsayı nasıl ortadan kaldıracağını anlatışına dalarsınız. Düşünceleri önce size gülünç gelir. Sonra: Hani hiç de yanlış değil, dersiniz. Soğuk, temiz, beyaz mermerli, ince belli çay bardaklı, mavi, sarı, turuncu fincanlı, köylü zayıf garsonlu, sarı yüzlü ocakçılı İstanbul kıraathaneleri! İstanbul’u, İstanbul halkını, derdini, beğenisini, bilgisini, becerikliliğini sinemalardan, yılışık, ciddi tiyatrolardan, dahası, evlerden daha çok siz temsil ediyorsunuz. Siz birer tembel yatağı değil, birer bağımsız üniversitesiniz. Üniversiteden daha bağımsızsınız.”
Günümüzde kıraathane ismi hala kullanılmaktadır. Fakat içerik isme uyar mı diye sorarsanız, cevap tabiî ki de hayır! Geçmişten bugüne birçok şey gibi kıraathanelerde yozlaşmanın kurbanı oldu, adeta zaman öğüten değirmenler haline geldi. Şimdilerde işsiz ve emekli kesimin uğrak yeri halinde kıraathaneler, aslında buna pek şaşırmamak lazım çünkü bir tane çay içip gün boyu vakit geçirebileceğiniz tek yer. Dolayısıyla bu kesim için kıraathane, en az parayla maksimum vakit harcanan yegâne mekân konumunda. Ancak bu harcanan vaktin hiçbir faydalı yanı yok. İnsanlar buradaki sohbetten hiçbir şey öğrenmiyor; sohbet kalitesi düşük, dedikodudan, küfürden ileri gitmiyor. Sohbet dışında yapılanlar ise şans oyunları oynamak, sağa sola laf yetiştirmek ve hiçbir sonuca ulaşmayan eleştirilerde bulunmak. Okumak mı? At yarışı ve bahis eklerinden ibaret…
Rakamlara bakacak olursak, Kütüphaneler Genel Müdürlüğü ile Türkiye Kahveciler, Kıraathaneciler ve Büfeciler Federasyonu’ndan alınan verilere göre, Türkiye genelinde 400 bini aşkın kıraathaneye karşılık 1413 halk kütüphanesi bulunuyor. Bu oran, kıraathane sayısının kütüphane sayısından 285 kat fazla olduğunu ortaya koyuyor. Kabaca hesap yapacak olursak 1 halk kütüphanesi bulunan yerde 285 kıraathane bulunuyor. Bu da demek oluyor ki en iyi ihtimalle, 1 kişinin kitap okumasına karşılık 285 kişi boşa vakit harcıyor. Bu korkunç tablonun temelinde kıraathanelerin yozlaşarak asıl işlevini kaybetmesi olarak gösterilebilir.
Kıraathane kültürüne sahip çıkmak, varsa devam ettirmek yoksa yeniden canlandırmak için bundan güzel zaman olamaz. İnsanları kütüphaneye çekmek pek mümkün olmadığında göre kıraathaneleri eski haline çevirmek hedef seçilmeli. Bunu sadece yetkililer yapar demeyin, belki bazı kurallar koyulabilir; ama en büyük iş yine bizde. Eşinizi, akrabanızı, ailenizi kıraathaneye elinde bir kitap ile göndermek çok da zor olmasa gerek.
Ali Aslan aliaslan@lisan-iask.com Lisan-ı Aşk Kasım 2012KAYNAK
–http://blog.milliyet.com.tr/kahve-ve-kahvehane-kulturu/Blog/?BlogNo=135296
–http://blog.milliyet.com.tr/milli-mucadele-ve-ataturk-doneminde-kahvehaneler/Blog/?BlogNo=338117
–http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/95529.asp
–http://www.baktabul.net/turk-dunyasi-ve-kulturu/189058-kahvehane-kulturu-tarihte-kahveler.html