Bir Milletin Amentüsü: 30 Ağustos

“Devletler, doğar, büyür, gelişir ve hayatını sonlandırır.” der ibn-i Haldun. Bütün insanların hayatlarının ilahi kadere tecelli buyurduğu gibi Devletlerinde belli bir ömrü vardır.

Tarihe ismini altın harflerle yazdıran bir devlet olan Osmanlı Devleti son günlerini yaşamaktaydı. Meşrutiyet ilan edilmiş ve ittihatçıların önderliğinde demokrasi hülyaları kol geziyordu. Devleti Ali Osmanıye’de Mebusan Meclisi kurulmuş, Sultan 2. Abdulmamid meclisteki müslim sayısının savaşlar sebebiyle azaldığının farkına vararak meşrutiyeti kaldırır, ancak 31 Mart vakası vuku bularak Gök Sultan, kardeş kanının akmaması için kendisini ittihatçılara teslim eder. Yönetim değişmişti 2. meşrutiyetin ilanı ile de ilk anayasamız olan Kanuni Esasi’de değişikliğe gidilerek Saltanat makamı neredeyse bir sembol niteliğini alır.

Ülke içinde böyle bir siyasi bunalım yaşanırken, 1. Dünya savaşının kıvılcımları kendisini yavaş yavaş belli ediyordu. Patlak veren balkan savaşları ve hüsranla sonuçlanan Galiçya, Irak, Trablusgarp, Sarıkamış gibi cepheler milletin makus kaderini perçinlemiş ve umutlar, umutsuzlukların içinde hapsolunmuştu.

Yıl 1915 Osmanlı Devleti artık Avusturya-Macaristan imparatorluğu yanında köhneli bulutlarla ilerleyen ve içine aldığını yok eden 1. Dünya savaşının içindedir. M. Kemal’in de  içinde bulunduğu Çanakkale zaferi Türk Milleti için bir sevinç kaynağı olmasa da, artık isyanın kaderin önüne geçmeye başladığı günlerde umutların yeşermesine vesile olacak bir tomurcuk olacaktı.

1918 yılına gelindiğinde 1. Dünya savaşı bitmiş İtilaf Devletleri, Osmanlı Devletine ağır hükümler içeren ve devletin hukuken yok sayıldığı Mondros Mütarekesini dayatacaklardı. İngilizlerin İstanbul’u işgal etmesi Sultan Vahdettini tek çözüm yoluna sevk edecekti. Kendisinin henüz şehzadelik yıllarında fahri yaverliğini yaptığı ve o sıralarda büyük başarılara imza atmış Mustafa Kemal Paşa’yı sarayına çağırarak ona bir kitap uzatır; “Paşam, bu kitap seni anlatıyor, bu yazılanları bir kenara bırakıp yeni bir tarih yazacaksın.” diyerek Anadolu harekatının besmelesini çekip, başlamasına imkan tanıyarak 19 Mayıs 1919’da M. Kemal Paşa Samsun’a 9.Kolordu müfettişi sıfatıyla gidecek ve Anadolu’da bir halk hareketini oluşturacaktı. Samsun’da başlayan bu mücadele Havza, Amasya, Erzurum, Sivas ve nihayet Ankara’ da bir temsili heyet oluşturulacaktı. İngiliz yanlısı olan istanbul hükümeti bu mücadeleye elbette sessiz kalmayacaktı, ilk olarak M. Kemal’i askeriyeden istifasına zorlaycak ve çeşitli suikastler tatbik edecek ama başarıya ulaşamayacaktı.

Artık Ankara’da yeni bir meclis kurulmuş ve Anadolu’nun da temsilcisi olduğunu ispatlamıştı. 9 Ocak 1921’da Anadolu’yu işgal eden Yunanlılarla yapılan ve inönü zaferiyle sonuçlanan bu savaşın ardından Mehmet Akif’in benim eserim değil, milletimin eseri dediği İstiklal Marşımız kabul edilecek ve bir milletin manevi hükmüne, emsal niteliği taşıyacaktı. Ardından 2.İnönü zaferi alnıcak ve M. Kemal’in dediği gibi orada yalnız düşman askeri yenilmiş olmayacak aynı zamanda bir millet makus kaderini de yenmiş olacaktı. Eskişehir- Kütahya muharebelerininde alınan yenilgi neticesinde Başkomutanlık Yasası çıkarılıp TBMM’nin bütün yetkilerini elinde bulunduran M.Kemal Paşa Sakarya’da, bir zamanlar Sultan 2.Abdulhamid’e Theodor Herzl tarafından teklif edilen “Filistin’i bize verin biz size maddi destek verelim.”sözlerine karşılık Ulu Hakan’ın cevabı “Bu vatanın her bir sınırı kanla alındı yine kanla veriler.” cevabı gibi M.Kemal’de “Efendiler, hattı müdafaa yoktur,sathı müdafaa vardır.O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla akmadıkça terk olunamaz.” diyerek Türk Milletinin asırlar boyu değişmeyen tek gerçeğini de ifşa etmiş olacaktı.Ve tarihler 30 Ağustos’u gösterdiğinde Başkomutanlık Meydan Savaşı’nın zaferi ile İstiklal mücadelesi askeri alanını tamamlamış ve iki asır boyunca savunmayı kendisine tek çare gören Türk ordusu taarruza geçmişti.

Tarih yine şahit olmuştur ki kimileri için Devlet, bireylerin güvenliği ve refah içinde yaşanacak bir kurum olarak görülse de, Türk Milleti içinse asırlar boyu onurlu ve şerefli bir yaşam için elzem olan kutsal bir nişane hükmündedir, bunun için Türk Milleti mazisini anarken de gözü dolu olmalı, atisini yazarken de.

[iconbox_top title=”Fatih Mehmet Tanyolu” icon=”User_2.png”]mfatihtanyolu@lisan-iask.com
Ağustos 2013[/iconbox_top]

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir