Celile Acar-Cinnete Çeyrek Kala

Cinnete Çeyrek Kala

Öyle sıkılıyor, öyle sıkılıyordu ki canım! Annemin deyişiyle sıkılan yerimi kesip atsam kendimden geriye hiçbir şeyim kalmayacaktı, o derece sıkılıyordum işte! Kâğıtlar dolusu imza attım, her yere adımı yazdım, elleri mızraklı minik minik çöp adamlar çizerek kalabalık ordular doluşturdum notlarımda satır aralarına,yanımdakiyle yazışmalı (önlü arkalı bir sayfalık) bir sohbet gerçekleştirdim. Olmadı hesap makinesine ‘LEBLEBİ’ yazıp gösterdim, gülüştük. Tüm bunları yaparken hocaya hiç yakalanmadım (en ön sırada oturduğum halde) hatta beni hararetle kendi söylediklerini not alıyorum sandı, örneklerine kattı, var olsun!…

Hoca sıraların arasında gezinerek konuşmaya devam ediyor. Ne ilginç konulardan muhabbet açıyor Yarabbim, neden kimse itiraz etmiyor? Biz ne yapalım tırtılın küresel ısınmaya etkisini ya da telefon dinleme cihazlarının 1940’lı yıllardan beri kullanıldığını…. Birbirleriyle ve dersimizle son derece ilgisiz konular bunlar!

Bir dakika yahu, sakın hocaya bir şey olmuş olmasın. Ne bileyim her taraf inşaat başına bir şey düşmüştür, birisi yanlışlıkla gözüne kum atmıştır falan. Bir insan durup dururken bu kadar değişemez, birisi bizi işletiyor olmasın sakın? Bakıyorum etrafıma arkadaşlarımın her biri bir alem çoğu canından bezmiş, gözler hocada ama kafa kim bilir nereye uçmuş, hiç birisinde de muzip bir tavır yok, şaka değil yani…

Hepimiz aynı derecede mağduruz, bir yerlerden bir kamera çıkıp bizi alaya alsa ve bu işkence bitse ne iyi olurdu ama bitmiyor işte!

Ben eminim kesinlikle normal değil bu hâl fakat nasıl kurtulurum bilmiyorum… Ah şu devam durumu, elimizi kolumuzu bağlıyor! Hiç devamsızlığım da yok fakat hocanın ‘’Yoklama almam almam sonra bir alırım, 5 imza birden! O ders yoksanız devamdan kalırsınız, işte o kadar!’’ tehdidinden sona dersi kırmamayı düstur edindim kendime. Ama nasıl bir mantıktır bu, akademik ahlâk da mı kalmadı artık!  Normal sınırlar içerisinde devamsızlık yapmak bizim en doğal hakkımızdı hani?

Yok çıkamıyorum bu işin içinden, kollarımı başıma yastık yapıp uyusam mı acaba? Cık, o kadar büyük bir saygısızlık da yapmayayım ne kadar kötü bir insan olursa olsun neticede hocam benim. Artık sussun dedim içimden bitirsin şu dersi ya da ara versin evet bir ara versin, bir ara versin Allah’ım dedim, hoca bir ara versin, yoksa sonumuz kötüye varacak! ‘’Cinnet geçiren öğrenci ders hocasının ve sınıf arkadaşlarının canına okudu! ‘’Yarın tüm manşetlerde ben olacağım sanırım. Of, of!… Bir of çeksem karşı ki dağlar yıkılır, diyor türküde, o efkârı çözdüm şu an, inan olsun çözdüm! Şöyle bir ’’Of’’ da ben mi çeksem diyorum ama pencereden de yıkılabilecek dağ görünmüyor ki hiç! Varsa yoksa çirkin çirkin, küp küp, beton suratlı binalar… Oflayıversem de yıksam mı şunları diyorum, ama içindeki insanlara yazık olur niyetiyle vaz geçiyorum.

(Nefesime de amma da güvenirmişim ha!) Bir denesem mi diyorum çok da bunaldım zaten şöyle ufaktan bir ‘’Of’’ çekiyorum hocayı nişan alarak ve işte!

Elindeki kağıt dalgalandı, gördüm; demek i daha derin bir of dememle hocayı sınıftan savurabilirim! Diyafram kasımı sonuna kadar gerip, ok gibi bir ‘’Of’’ fırlatmaya hazırlıyorum kendimi, fakat o da nesi?! Arkadaşlar neden yangından kaçar gibi kapıya koşuyor? Ne oldu, ben intikam planları yaparken o bir anlık sürede?

Sıra arkadaşım kalkmış kolumu çekiştirirken adeta cıvıldıyor: ‘’Ders bitti, koş! Biz de çıkalım hemen.’’ Arkadaşım haklı, sınıftan çıkmakta hızlı davranmazsak hoca dersten ayrılamadığımızı(!)  sanıp konuşmaya devam eder.

Ne yazık ki bunu daha önce tecrübe ettik, baktı yavaş yavaş toparlanıyor sınıf.’’ Ayrılamıyorsunuz değil mi?’’ dedi, ‘’Oturun öyleyse konumuzu pekiştirelim’’ dedi, akabinde bir sürü şey daha söyledi (ama olayın şokundan biz gerisini anlayamadık) ve gerçekten de bizi sınıfta alıkoyup dersin tekrarını yaptı. Biz ayrılamamaktan değil yorgunluktan yavaş hareket ediyorduk ama hocanın ders tekrarından sonra ne kadar berbat bir halde olursak olalım sınıftan ışık hızıyla çıkmamız gerektiğini anladık. İşte bu yüzden millet yangından kaçar gibi çıkıyor dersten!

Ben de pılımı pırtımı bir çırpıda toparlayıp kapıya doğru seyirtmiştim ki hocanın sesiyle sırtıma buzdan bir bıçak saplanır gibi oldu, beni çağırıyordu, hocaya döndüğümde korkunç manzarayla karşılaştım; herkes gitmiş bir ben kalmıştım sınıfta, işte şimdi yandım!

‘’Bugün pek hevesliydin derste, aklına takılan bir şey olduysa hemen sor istersen’’ dedi. Ben mi hevesliydim?! Sıkıntıdan çıldıran ben, hocayı parçalayası, okulu patlatası, canına kıyası gelen ben hevesliydim demek? Tamam,  demek ki dersi dinlemek dışında yaptığım tüm o şeyleri fark ettirmemeyi başarmışım hocaya, bu iyi bir şey… Başka derslerde de aynı izlenimi veriyor muyum acaba, bunu bir deneyeyim.Ama asla bu derse hevesli değilim, iyisi mi teklifine teşekkür edip kaçmak. Teşekkür ederim hocam, diyorum.

Dersle ilgili aklıma takılan hiçbir şey olmadı.(Ne dinledim ki olsun, diyorum içimden de).

‘’Tahmin etmeliydim’’ diye gülüyor hoca, ’’Bu kadar ilgili bir öğrenciden de bu beklenir zaten. Peki, madem her şeyi bu kadar iyi anladın ufak bir sözlü yapayım seni’’ Buyur buradan yak! Ne sözlüsü Allah aşkına, ders bitti arkadaşlarım gitti, belki de otobüslerine bile bindiler şu an, ben sözlü mü olacağım üstelik de dinlemediğim dersten?! Ben gideyim, otobüsün saati geliyor falan diyeyim, bir şey bulayım, mantıklı bir bahane, kaçayım kurtulayım şuradan hemen… Hoca tüm dişlerini gösteren abartılı bir gülümsemeyle yanıma yaklaşıyor, yaklaştıkça boyu uzuyor sanki ben de git gide küçülüyorum. Baş ve işaret parmaklarıyla çantamın askısından tutup kaldırıyor çantaya asılı olarak ben de havalanıyorum tabi, sonra kürsünün üzerine bırakıyor beni ve karşıma geçiyor. İlk sorusunu sormaya hazırlanıyor belli, derin bir nefes alıp tüm kasvetimle bir of çekmekten başka bir şey gelmiyor aklıma. Derince bir ofluyorum hocaya doğru, karşımda âdeta bir dev gibi duran hocam savrulup pencereden uçuveriyor. ‘’Oh be’’ diyorum ben de, ‘’Dünya varmış’’.

Hocadan kurtulduğuma göre gönül rahatlığıyla sınıfı terk edebilirim, ama neden hâlâ kürsünün üzerinde duruyorum, cidden o kadar ufaldım mı şimdi ben ki şu kürsüden bile inemiyorum. Kürsünün üzerinde yavaşça kenara yaklaşıp aşağıya bakıyorum, amma da yüksekmiş, atlasam mı diyorum gözüm kesmiyor. Birazdan temizlik için sınıfa gelirler onlardan rica ederim artık beni de indiriversinler diye düşünüyorum, bir yandan da kürsünün üzerinde sıkıntıdan fır dönüyorum.

Hocayı savurduk savurmasına da eşyaları sınıfta kaldı, ya ben kürsüden inemeden geri gelirse ve yine konuşmaya başlarsa! Hayır, buna dayanamam. Düşüncesi bile korkunç! Bu kürsüden şimdi atlar yere çakılırım daha iyi diyorum kendi kendime ve atlayıveriyorum kürsüden. Düşüşüm tahmin ettiğimden de uzun sürüyor, bu kadar da yüksek miymiş bu kürsü? Düş, düş bitmedi, o değil yeri bile göremiyorum henüz. Vay canına! Eğer bu kadar yüksekse bu kürsü, yere çakılmam da bir o kadar acılı olacak demektir. Bir kaç kemiğimin kırılması muhtemel. Hatta ölebilirim, belli mi olur? Son saniyelerini yaşıyor olma ihtimali olan birisine göre fazla sakinim sanırım, hayrolsun…

İşte nihayet zemin göründü, sona yaklaştım demek bir de kelime-i şehadet getireyim, ölümlü bir kazaysa bu yaşayacağım, işi sağlama alayım diyorum. Ama pof! Kelime-i  şehadet getiremeden yere çakıldım bile! O ses neydi acaba, betona çakılınca ‘’Pat!’’, ‘’Güm!’’ gibi sesler çıkmalı benim bildiğim ‘’Pof’’ da nereden çıktı? Zemin tahmin ettiğimden de yumuşakmış demek ki, e iyi o zaman kalkıp gideyim ben. Ağrım sızım da yok ne güzel diyor ve neşeyle kalkıyorum yerimden, bir de ne göreyim? Sınıfta değilmişim ki ben, odamdayım!Rüyaymış demek hepsi, garip bir rüya… Kalkış saatim de gelmiş, hani kürsüden yere çakılarak(!) uyanmasam alarmım çalacakmış. İsabet olmuş uyandığım. Kalkmalı, hazırlanıp derse gitmeli güzel güzel… Rüyamda yaşadığım kâbus gibi o dersten sonra her ders yerine göre güzel, hepsi dinlenmeye değer diye kendimi avutarak gittiğim okuldan dersin boş olduğu müjdesiyle şen şakrak dönüyorum…

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir