Olmayacak dua’ya amin diyen bir nesiliz biz… Umudumuz hiç bitmez… Tüketmeyiz yalanları, hep umarız… Yılları bir kalem de harcarız da kılımız dahi kımıldamaz… Bu kadar gözü kara nasıl olunabilir demeyin… Kavuşamayınca adı nasıl aşk oluyorsa, kavuşamayınca o kadar gözü kara oluyor insan… Yaşanmamışlıklar, kursağında birikmiş cümleler, avuç içinde doldurulmayı bekleyen boşluk ve beklemek… Hatta büyük harflerle beklemek… İşte bir yaşamın silsilesi… Elbette bunlardan ibaret değil hayat… Fakat nereniz eksikse orasını tamamlamaya çalışırya insan… Ve yüzyılın laneti yalnızlık olunca, söylenesi çok şey kalmıyor geriye…
Her şeyinizi ortaya koyup sevdiyseniz, kaçan kovalar taktiğinde kovalayan tarafsanız, daha çok seven, daha duygusal, daha korkak, daha kaygılı olan siz iseniz, kaybetmeye muktedir olduğunuzuda bilmelisiniz… Çünkü aşk denge işidir… Azı çoğu, kaçanı kovalayanı, duygusalı duygusuzu olmaz… Bir elmanın iki eşit parçası olmalısınız… Lakin, elmanın diğer yarısında bir elma kurdunun olmaması kaydıyla… İçin için yeyip sizi teketmemesi için…
Uzun lafın kısası…
Yolda kaldırım da yürürken adımlarınız uymuyorsa, hep bir adım geç kalıyorsanız… Daha doğrusu hep bir adım fazla kaçıyorsa sizden… Eve geldiğinizde dar açıyla açılmış bir kapı buluyorsanız ardında bekleyeni olmayan… Aynı yatakta yatağın ayrı uçlarına kovulmuş bedenleriniz güneşi karşılıyorsa… Sevdiğinizi işe geçirme seramonisi ekisik tamamlanıyorsa, daha fazla mücadele etmenin bir anlamı yok…
Siz Tanrı’nın yalnız bıraktığı çocuklarsınız …